5 Eylül 2013 Perşembe

Uyur İdik Uyardılar / Alevilik- Bektaşilik Araştırmaları / Irene Melikoff / Demos Yayınları




Adı               : Uyur İdik Uyardılar / Alevilik- Bektaşilik Araştırmaları
Yazar           : Irene Melikoff
Çeviren        : Turan Aptekin
Sayfa           : 272
Yayınevi     : Demos Yayınları
Baskı           : 3. Baskı
Fiyat           : 14,00 TL



* Türklerde Kerbelâ'nın asıl kahramanı Hüseyn değil, Ebû Müslim olmaktadır.
sf. 17

* Hacı Bektaş ve kardeşi Mintaş, Baba İlyas'ın müritlerinden idiler. Mintaş, Babailerin bozgununu izleyen kıyımda öldürüldü; eylem dışında kalan  Bektaş, bir münzevi yaşamı süreceği Soluca Kara Öyük'e bugünkü Hacıbektaş'a sığındı. Aşıkpaşazade'ye göre; tarikat kurmadı ve müritleri olmadı.
sf. 21

* Bektaşi semah'ın, dönüşlerine özendiği turna'ya verilen ehemmiyet; güneşin doğuşunda, yüzünü doğuya doğru çevirerek Ali'ye niyazda bulunma gibi onunla kişileştirilmiş bir güneş inanışının (culte) anımsanışı -Ali eski Türklerin Gök-Tengri inançlarının mirasçısıdır- ve benzeri öğeler de katılabilecektir. 
sf. 24 


* Bektaşîliğin temel ve ayırıcı niteliği, onun bir senkretizm, bir inançlar karışımı olmasıdır.
sf. 24

* Baba İlyas-ı Horasanî Menâkıbnâmesi'nde Osman Gazi'nin kayınbabası Ede Bali'yi de, Soluca Kara Öyük'e çekilen Hacı Bektaş'ın yakın çevresi içinde anmaktadır. İlk Osmanlı sultanları ile, ilk Bektaşîler arasındaki iyi ilişkiler, Yeniçerilerin henüz kurulmuş bulunan ocakları, kendilerini Hacı Bektaş'ın manevi koruyuculuğu altına girmiş buldukları an sağlamlaşır.
sf. 25

*  ....''Alevî'' deyimi üzerine bir açıklama yerinde olur. Bu, yanlış bir deyimdir, kullanmamız, yaygınlığı dolayısıyladır. Fuat Köprülü de 'Köy Bektaşîleri' deyimini kullandığına göre bunu biliyordu.
     ......Küçültücü olduğu ölçüde cemaat dışılık (heterodoxie) ifade eden Rafizi, Zındık, Mülhid adları ile anıldılar.Ya da daha çok tarihi, Safavi taraftarlığının adı olan Kızılbaş sözcüğü ile ifade edildiler. Ve bu, onların kendilerinin de kullandıkları adları oldu. Başlıca Deliorman yöresinde, resmi olarak bilinen, yüz bin dolayında Kızılbaş'ın bulunduğu Bulgaristan'da, hep bu deyim kullanılagelmiştir. Türkiye'de, günümüzde, Ali'ye bağlılıkları dolayısıyla, onlara ''Alevi'' denilmektedir. (......) bu deyimin, Türkiye'de ortaya çıkışı yakın zamanlardadır. XIX. yüzyıldan önce yaygınlaşmış değildir. Suriye'de geleneksel ''Nusayri'' sözcüğünün yerini Alavi (Alaouite) deyiminin alışıyla bir karşılaştırma yapılabilir.
sf. 26

* Gizlenmek zorunda kalan Bektaşiler, aynı ideali -hürriyetçilik, örfe boyun eğmeme, dini otoriteye karşı olma (liberelisme, non-conformise, anti-clericalisme)-, paylaştıları, Far-masonların yanında kendilerine bir destek buldular.(........) Jön-Türkler'in çoğu, aynı zamanda Far-mason (Frenc-Maçon) veBektaşi idiler.
sf. 26-27

* Alevilik, Bektaşilik'ten ayrılamaz. Çünkü her iki deyim de aynı olguya, Türk halk İslamlığı olgusuna bağlıdır.
sf. 29

* (......) Aleviler, yabanlar olarak kalırlarken, Bektaşiler, kent merkezleri yörelerinde toplanarak, müritleri okumuş çevrelerden gelen bir tarikat oluşturmuşlardır.
sf. 29

* Bektaşilik, bir halk dini, daha doğrusuı göçebe halkların dinidir.
sf. 30

* Bektaşiliğin tarihi çok eskidir. İlk Türk halklara kadar uzanır. Kökleri, Orta Asya'da, İslam öncesi çağlardadır ve günümüze kadar sürüp gelmiş bulunmaktadır. Türk halkının derin doğasına kök salmıştır ve Türk halkı var oldukça var olacaktır.
sf. 30

* Yüzyıllar boyunca Türkler, yeryüzü dinlerinin birçoğunu tanıdılar. Mani'cilik, Budha'cılık, Nesturilik, Ortodoks veya Katolik Hıristiyanlık, hatta Musevilik. Günümüzde de, Orta Asya'da Budha'cılığa bağlı Türkler vardır: Sarı Uygurlar. Moldavialı Gagauzlar, hatta Karamanlılar, Ortodoks'durlar. Karait'ler de, Musevi'dirler. Fakat başlangıçta Türkler, Şamancı idiler. Bugün de, Sibirya'da ve Orta Asya'da, Şamancı Türkler vardır.
sf. 31

* Selçuklular döneminde Anadolu'da, İslamlaşmış Türkmenlerin din ulularına Baba ve Dede de denilmekte idi.
sf. 31

* XIX. yüzyılda, 1826'dan sonra, II. Mahmud, Bektaşi tekke'lerini kapattığı zaman, Bektaşiler gizlenmek zorunda kaldılar ve evrimci (terakkici) intelligentzia'nın doğuşunu hazırladılar. Nitekim Jön Türkler'in ve Yeni Osmanlılar'ın çoğu Bektaşidir. Bunlar arasında, Namık Kemal'in güçlü kişiliği anılabilir.
sf. 33

* Şimdi, ''Alevi'' sözcüğüne dönelim. Bilimsel açıdan, bu sözcük yanlıştır. Alevilerin tarihteki adı Kızılbaş'tır. XV. ve XVI. yüzyıllarda, Kızılbaşlar, ilk Safaviler olan, Şeyh Cüneyd, Haydar ve Şah İsmail taraftarı Türkmen boylarıydılar. Kırmızı serpuş giyiyorlar, bunun için de onlara Kızılbaş deniliyordu.
   Fakat Kızılbaş sözü, yüzyılar içinde, küçültücü bir anlama kaymış ve Celali İsyanları ad ile tanınan dini-sosyal başkaldırma hareketleri dolayısıyla da, 'dinsiz asi' anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Kızılbaş deyiminin, yerini Alevi'ye bırakmış olması bundandır.
sf. 34

* Arnavutluk'ta Bektaşilik, XIX. yüzyılda, Sultan II. Abdülhamid'in hiddetine yol açan, bir Bektaşi Arnavut yönetiminin ortaya çıkışına hız vermeye yetecek kadar yaygınlık kazanmıştır.
sf. 34

* Vilayetname'ye göre Hacı Bektaş, bir Ahmed Yesevi müridiydi.
sf. 35

* Ahmed Yesevi XII. yüzyılda, yani Hacı Bektaş'tan bir yüzyıl önce, Orta Asya'da Kazakistan'da bulunan Yesi'de, bugünkü adı ile Türkistan'da yaşamıştı ve ilk Türk tasavvuf tarikatını orada kurmuş bulunuyordu. Ahmed Yesevi ilk Türk sufisi oldu.
sf. 36

* Çok zengin Bektaşi-Alevi edebiyatı içinde yedi büyük şair anılır: Nesimi, Hatayi, Fuzuli, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Yemini ve Virani.
sf. 39

* Şah İsmail kendini Ali sanmaktadır; Ali de, Allah'ın tecellesidir.
sf. 41

* Şimdi Bektaşiliği tanımlamaya çalışalım.
   Birinci husus: Bektaşilik bir Türklük olgusudur. Şüphesiz, Balkanlar'da Bektaşiler bulunduğu gibi, oldukça büyük sayıda Kürt Alevi de vardır; böyle olmakla birlikte, Bektaşiliğin kökeni Türk'tür. Merasimler sırasında kullanılan dil Türkçedir ve nefes'ler Türk dilinde okunur.
(.......)
   İkinci husus: (....) Tanrı'ya inanmak için, ne camiye gitmeyte gerek vardır, ne beş vakit namaz kılmaya, ne de Ramazan'da oruç tutmaya.
sf. 41

* Bektaşilik, Balkan ülkelerinde, bazı Hıristiyan  öğeleri bünyesinde almış ve özümsemiştir.
sf. 43

*Derin anlamlı bir olayı işaret edeceğim: Aleviler (belki de günah duygusu ile) kullanmaktan çekiniyor göründükleri Allah ismi yerine, Tanrı, ya da Tengri adını kullanırlar.
sf. 44

* Her Alevi'nin bir Musahip'i olması gerekir. Musahipsiz hiçbir merasime katılınamaz. Musahip, sülük sırasında, evlenmede, ölüm anında, yaşamın bütün mühim anlarında hazır bulunmak zorundadır.
sf. 48

* Muhasipler, bütün yaşam boyunca, karşılıklı yardımlaşmakla yükümlüdürler.
sf. 49

* Alevi-Bektaşilerde, kadının çok saygıdeğer bir yeri vardır,erkeklerin, yanı başında, bütün merasimlere katılır, bir arkadaş ve bir bacı gibi görülür. Kadının, eski Türklerin aşiret cemiyeti içindeki yeri de budur.
sf. 49-50

* ''Kızılbaşlık'' olgusu köken bakımından bir Türkmen olgusu olduğu halde, birçok durumda ''Kürt''le anlamdaşlaşan ''Kızılbaş'' deyiminin yüklendiği horlayıcı anlam olsa gerektir. Günümüzde ''Alevi'' deyiminin, giderek ''Kızılbaş'' deyimi ile aynı küçümseyici anlama çekilmesi ve gittikçe, ''Kürt'' sözcüğü ile karışmaya başlaması oldukça şaşırtıcı görünmektedir. Günümüz Türkiye'sinde, eskiden ''Kızılbaş''a  yüklenmişken bugün ''Alevi'' deyimine yönelen bir anlam aktarılışı (translation du sens) olgusuna tanık olmaktayız.
sf. 52

* Eflaki, Menakıbu'l-Arifin'inde, Hacı Bektaş'ın, Mevlana Celaleddin Rumi ile iyi ilişkiler içinde bulunduğunu, beş vakit namaz kılma ve Peygamberin sünnetine harfi harfine uyma gereğini yerine getirmese de, iyi bir Müslüman olduğunu bize söylüyor.
sf. 55

* Yeniçerilere ''Hacı Bektaş evladı'' deniyordu ve ocak'ta sürekli olarak Bektaşiler tarikatının bir temsilcisi, bir Vekil bulunuyordu.
sf. 55

* Şeytan, ne Anadolu Alevilerinde, ne Ali'llahi ya da Ehl-i Hak topluluklarında kötü ruhu temsil eder. O, Adem'in önünde eğilmek istememişse, bu Allah'ı çok sevmesinden ve Allah'tan başkasının önünde secde etme düşüncesini kabul etmeyişindendir. Şeytan, Tanrı'ya aşırı sevgisinden dolayı günah işlemiştir.
sf. 64

* Anadolu Alevilerinde oruç kuralları çok serttir: Su içilmez, susuzluğu hafifletmek için bir parça ayran ya da çay tadılır, bıçak kullanılmaz; bu da bıçak kullanmayı gerektirecek hiçbir şeyin, yani katı yiyeceklerin yenmediğini gösterir; yıkanılmaz ve traş olunmaz, çünkü su kullanma yasaktır, sert toprakta yatılır, siyah giyilir ve gülünmez. On iki yas gününden sonra, ''12'' çeşit yiyecek içeren geleneksel yemek, aşure yapılır, kurbanlar kesilir ve etleri pişirilir.
sf. 78

* ...kültürü İranlılaşmış kentli Türk ile henüz İslamlaşmamış veya yeterince İslamlaşmamış göçer ya da yarı-göçer Türk arasındaki uyuşmama dolayısıyla, birincisine ''Müslüman'' ikincisine ''Türk'' denmiştir. Nitekim Mevlana Celaleddin Rumi, Müslüman olmayan bir dinleyenine çağrı amacı ile hitap ederken,
    ''Tat olsan da, Rum olsan da, Türk olsan da, dili olmayanların (yani süluke girmiş olanların) dilini öğren'' diyecektir.
sf. 98

* Kürtlerin çoğu, Şafii mezhepten, gerçek Sünnilerdir. Alevilere takılan ''Kürt'' lakabı, ancak sosyal bir değer taşır, belli bir yaşam biçimini gösterir, resmi Sünniliğe uymayan, aşiret adetleri hala canlı bulunan ve kendi içlerine kapanmış olarak yaşayan cemaatleri ifade eder.
sf. 99

* .... Bektaşiler, yeni alınan ülkelerde, Osmanlı propagandasının aracı oldular. Tarikatın, Balkanlar'da ve Arnavutluk'ta gelişmesinin sebebi de budur.
sf. 102

* Kızılbaşlar, kırsal bir çevrede halk temelli özü korurlarken, Bektaşiler, kentlere yığılarak, kurumlaşmış bir tarikat oldular. Bu sosyal farklılık, giderek biri okumuş ve öbürü hemen hemen ümmi kalacak olan iki zümrenin ayrılışına yol açtı. ''Her Kızılbaş, Bektaşi'dir; fakat her Bektaşi, Kızılbaş değildir.''
sf. 109

* Alevilerde ve Bektaşilikteki şamancı kalıntılara, ilk olarak Fuat Köprülü  işaret etti.
sf. 119

* Her velinin kuş biçimi vardır: Hacı Bektaş'ın güvercin, Hacı Doğrul'un şahin, Ahmet Yesevi'nin turna oluşu gibi.
   Alevilerin semahının kökeni, aynen Çin'de olduğu gibi turnaların gökteki dönüşleridir.
sf. 120

* Kızılbaşların yayılma bölgesi, Romanya'da Babadağ'dan başlayarak bütün Karadeniz kıyısınca uzanır. Kuzeydoğuda Silistre'yi, Dobruç'u (bugünkü Tolbuhin); Kurat (Balçık) ve Razgrad, Ruse (Rusçuk), Targovişte (Cuma), Sliven (İslimiye), Yambol, Otman Baba Tekkesi'nin bulunduğu Haskova (Hasköy), Kırcali ile Rodop dağlarına ve Balkanlar'ın en büyük Kızılbaş merkezi olan ünlü Kızıl Deli Tekkesi'nin bulunduğu Yunanistan'da Didymotikon'a kadar, Deliorman Bölgesini içine alır.
sf. 130

* Ahmed Yesevi'ye, ''Türkistan'ın doksan dokuz bin pirinin piri'' denmiştir. Hacı Bektaş, Horasan Erenleri'nin pir'idir.
sf. 150

* Ahmed Yesevi, XII. yüzyılda, -Türk dili ülkelerinde pek çok örneği verilmiş bulunan ve XIII. yüzyılda Yunus Emre ile en yüksek noktaya ulaşmış ola- İslam dini temelli bir halk şiiri tarzının yayıcısı oldu. Halk tasavvufunun bu öncüsü, dili Türkçe ülkelerde büyük bir hızla yayılan ilk Türk tarikatının, Tarikat-i Yesevviye'nin de kurucusu idi.
sf. 155

* İslam dinini resmi olarak kabul eden ilk Türkler, Maveraünnehir'de Samani'lere halef olan Karahanlılar, Harezmşahlar ve X. yüzyıldan beri Müslümanlığa girmiş bulunan Volga Bulgarları olmuştur. Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han, İslamlığı resmi din olarak kabul etti.
sf. 158

* Uzun zaman Nesimi'nin, Bağdat yakınında, adını aldığı bir köyden, bir Irak Türk'ü olduğu sanıldı. Fakat şimdi, Azerbaycanlı bilginlerin araştırmaları sonucu onun, Şirvan'ın başkenti Şemahi yakınında, aynı adda bir köyde 1370 yılında doğmuş olduğunu biliyoruz. O da Fazlullah gibi çok okumuştu. Türkçe, Arapça ve Farsça konuşuyor ve yazıyordu.
sf. 174-175

* XV. yüzyılda Hurufilik, sultanın sarayına kadar sızmıştı. Fatih Sultan Mehmet, gençliğinde bir Hurufi müridin kendisine açıkladığı öğretiden çok etkilenmişse de ulemanın tepkisi öyle şiddetli olmuştur ki, genç şehzade, himayesindeki adamın 1444'te Edirne'de diri diri yakılmasını engelleyememiştir.
sf. 180

* Aleviler ve Bektaşiler tarafından bıyığa verilen ehemmiyet Hurufilerden gelir: Tanrısallığın ''Ali'' adının, insan yüzünde belirebilmesi için, bıyığın varlığından vazgeçilemez. Kaşların yayı ''ayn''ı, burun çizgisi ''lam''ı ve bıyık eğimi ''ya''yı çizer ve böylece insan yüzünde, hem sağdan, hem soldan ''Ali'' adı okunabilir.
sf. 182

* Kalenderilik, kendini haşhaş ve sema'a vermiş, gezgin, dilenci dervişler tarikatı idi.
sf. 186

* Veli'nin makamına, Osmanlıların gösterdikleri ilgi de bilinmektedir. Vilayetname'ye göre türbe, büyük atası Gazi Osman ile yakınlıklarından dolayı Hacı Bektaş'ın ansına içten bağlı olan I. Murat tarafından Yanko Madyan adlı bir mimara yaptırılmıştı. İlk Osmanlılar, bu türbeye gösterdikleri ilgiyi hiç kesmediler. II. Murat, türbe alem'inin yaldızı için bin altı yüz külçe altın döktürdü; II. Beyazid dergahı ziyaret etti; ve Vilayetname'ye göre kubbesini kurşunla kaplattı. Bu bağışlar, II. Beyazid'den sonra durdu.
sf. 194

* 1826'da Yeniçerilerin Ocağı'nın kaldırılışından sonra, onlarla sıkı ilişkileri dolayısıyla Bektaşiler Tarikatı kapatıldı ve malları satıldı.
sf. 211

* 1826'dan sonra  Bektaşilerin tarikatı gizliliğe çekilmiştir, fakat bu, 1925'e kadar yarı resmi işlevini sürdürmesini engellememiştir.
sf. 212

* Bektaşiler, her zaman serbest görüşlü (liberal) ve kural dışı (non-conformiste) insanlar olarak tanınmışlardır. Dinler üstü ve dini otoriteye karşı (anti-clericale) tavırları, çoğu kez Tanrısızlık (ateisme) suçlaması ile karşılanmıştır.
    Oysa onların tavrı, Sultan Abdülmecid zamanı (1839-1861) yönetiminin yeni yönelimlerine uygun düşmektedir.
sf. 213

yazar ve kitap hakkında incelemeler ve yazılar;

http://tr.wikipedia.org/wiki/Ir%C3%A8ne_M%C3%A9likoff
http://www.psakd.org/yazarlar/alevilik_asla_siilik_olmadi.html
http://www.psakd.org/irene_melikoff.html




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder