Fiyat : 15,00 TL
Murathan Mungan;
* Anadolu, kanlı sahne. Onca uygarlığın kurulduğu, dağıldığı, el değiştirdiği; onca dilin, dinin, inancın, kültürün yaşadığı, çatıştığı, iç içe geçtiği zorlu bir coğrafya burası. Ve her geçen gün biraz daha öğreniyoruz bu topraklarda her inkarın ardında yakın ya da uzak tarihli bir toplu mezarın yattığını... Toprağa yalnızca ölülerin değil, hakikatlerin, dillerin, kültürlerin, kelimelerin gömüldüğünü...
sf.11
* Edebiyat kin tazelemek için değil, hafıza tazelemek için yapılır.
sf.12
* İnsandan daha uzun yaşar kemikleri. Dillerini ne kadar toprağa gömerseniz gömün, kelimelerin kemiklerini örtecek toprak yoktur. Gün gelir, yazılır, söylenirler.
sf.14
Herkes Ana Kuzusu - Ahmet Büke;
* Orada büyük kadın Goê yatıyor minderin üzerinde. Dedi, beni de bıraktılar. Dedi, sizi de mi bıraktılar? Dedi, ben ertesi güne ölürüm, şu peyniri ye sen. Sonra kardeşinin ağzına damla damla tükür. Birazını da sen yut. Dedi, dereyi takip et, o seni Pir Hesen'in yanına götürür. Dedi, orada insan varsa kurtulursunuz. Yoksa görüşürüz nasılsa.
sf.19
Yıkımın Tarihi - Ayhan Geçkin;
* Dönüyor, kımıltısız denize bakıyorsun. Benim gitmeme gerek yok ki, diyorsun kendi kendine, ölüler zaten burada, benim içimde. Onları kim yatıştırabilir, kim mezarlarına geri döndürebilir? Dedem belki de ölülerle baş edemediği için kendini öldürdü. Şimdi o da içimde.
sf. 30
* Konuşmak, diye düşünüyorsun, konuşmaya inanmadığından değil, kim bilir belki kadından çok daha fazla konuşma arzusu duyuyorsun, ama bir şey, ne olduğunu kavrayamadığın bir şey sözcükleri ağzından çıkar çıkmaz yararsız, ölü, yabancı kılıyor, ne karının sözcükleri sana, ne de seninkiler ona ulaşabiliyor. Bu dil değil diyorsun, geveze bir dilsizlik.
sf. 31
* Ölüler, ölüler, belki de gerçekten konuşması gerekenler çoktan ölüp gittiler. Yaşayanların konuşmaya başlayabilmesi için belki önce ölülerin konuşması gerek.
sf. 31
* Bir süre iç çeke çeke ağlamasını, hıçkırıklarını, burnunu çekişini dinliyorsun. Sen bırakmadıkça kadın gidemeyecek, bunu görüyorsun. Senin kurnazlığın da bu, kadına sıkı sıkı, yapışman, öz suyunu emmek ister gibi yapışman. Ona doğru eğiliyor, öpmeye başlıyorsun. Uzanır, geceliğini beline kadar sıyırıp külotunu çıkarıyorsun. Üzerine abanıyorsun. Karşı koymuyor. Ama yüzünü çeviriyor. Gözyaşları hala azar azar akıyor.
sf. 33
Bunlar Masal mı Munira Hala - Cemil Kavukçu;
* Kocaman elleri tutmak istediğim bulutlar gibiydi.
sf.35
* ''Benim küçükken konuştuğum dil bu değildi,'' derdi. ''Biliyorum,'' derdim. Çünkü her masal böyle başlardı. o dilin sözcüklerini fısıltıyla da olsa söylemezdi.Yoksa unutmuş muydu? Bir süre konuşmadan beklerdi. Gözlerini kısıp onu izlerdim. Sessizlik bütün diller de aynı anlama mı gelliyordu?
sf. 35
Lori... Lori... - Behçet Çelik;
* ''Deli misin abi, adam senden benden daha cindi.''
Bilmem mi? Bir de şikayet ederdi bundan. Millet aklım başımda dursun ister; o ise nerede kafası karışmış, çocuğunu, kardeşini bilemez olmuş birini duysa imrenir, eseflenerek iç çeker, ağzını buruşturup ''Şanslı herifmiş'' diye mırıldanırdı.
sf. 39
* Hiç konuşmayan, gülmeyen, sıkıntı içinde camdan dışarı bakıp duran, yaşlı ve mutsuz biriyle aynı evde büyümüşse insan, uzaklara kaçmak da kar etmiyor: gittiğin, sığındığın yere götürüyor, sevdiğin, seviştiğin insanlara da soluturuyorsun bu havayı.
sf. 42
* Sesinde sert bir tını vardı. Aynı dili konuşuyorduk; kelimeler yakın anlamlar taşıyordu birbirimize; ama ne olduğunu bilemediğim bir engel, bir engebe, aşamadığımız bir yabancılık seziyordum, cümlelerin birbirine bağlanmasını zorlaştıran bir pütür.
sf. 46
* Dar odalarda, cılız ışıkta, kalın, tozlu sözlüklerde bodur kalmış kelimeler onun ağzından masal diyarlarının geniş, bitimsiz ufuklarını kuşanarak çıkıyordu. Ama ben uykuya hazırlanırken masal dinleyen bir çocuğun hafiflemesini değil, bilmediği bir dünyaya düşmüş masal kahramanının tedirginliğini duyuyordum.
sf. 46
* Dünya akıp giden kirli bir sudan ibaretti; birazı da göz kenarlarımda birikmişti.
sf. 47
Yük - Ayfer Tunç;
* Gerçeğin perdesi demirden olur, altında kalırsanız ezilirsiniz. Zaten tarih yazıcılığının en trajik kısmı da budur. Açayım derken perdenin altında kalanlar. Onların tarihini kimse yazmaz.
sf. 49
* Dürüst müydük? Dürüstlük nerde başlar, nerde biter tartışmasına girecek değilim ama açıkcası pek de dürüst değildik, bunu söyleyebilirim. Neyyire Hanım'ın evinin kapısını yalanla açtık çünkü. Bazı kapıları dürüstlükle açamazsınız.
sf. 50
Tarih Öncesi Köpekler - Burhan Sönmez;
* Sabır, sahte bir şekerdi o zamanlar, insanı kandırır, ama tat vermezdi.
sf. 56
* İngiliz bir sevgilim var şimdi, dilim onun diline tam dönemesede, kalbim onundur. Türkiye'de birbirimizin dilini ne kadar anlıyorsak, burada da o kadar.
sf. 57
Çok Uzakmış, Ancak Tayyareyle Gidilebilirmiş - Şule Gürbüz;
* Zaten şaşkındık, dünya da şaşılacak yerdi doğrusu. Herkes hayattan payıma düşen eziyeti ve cefayı olgunlukla sırtlamaya çalışır, görünürde bir derdi zoru olmayan da ''Benim de huyum başıma bela, neler çektiğimi, nelerle ta be sabah, minesseher ileşşam güreştiğimi bir ben bilirim, bir dahi Allah,'' der, sıradan yaratılmayışına anlayış duyamayanlara anlayış göstererek az çok büyüklenmenin bir yolunu bulurdu. Biz de onlara olgunluk göstererek belki olgun sıfatını kazanırdık, kim bilir? kazancın sahih mi, çalıntı mı olduğunu sahibi çıkmadıkça aramazdık.
sf. 71
* Kültür dünyayı bilmek değildi, hatta öbür dünyayı bilmek buraya da fazla değmemekti.
sf. 71
* İmam-ı Azam ''Dünya senin tanımadığın ıstırap sebebiyle dev gibidir, aksi halde bir çocuk gibi başını okşar, teselliyi sen verirsin'' demiş.
sf. 72
* ''Her kuş kendi cinsiyle uçar'' demiş Hz. Pir.
sf.72
* ''Kabre sığdım sığmaz iken aleme''
sf. 72
* Seyrimiz hayat yolunda iken bize çok da fena gelmezdi. Bir dert gelip dayandığında incelik faydasız, yapılan cılız, yalnızlık kat'i gelirdi. Bu kat'ilik katılaşır, hayatın tabisi gelir, o katılığa karşı çok sıvı olmamak gerektiği düşünülür ama elbet yapılamazdı. Hayat sert, insan yumuşaktı.
sf. 73
* İnsanın yumuşaklığı kalbinde değildi, kalbi gayetle sert ve tıkızdı da kendi kendine çok msğlup düştüğü için zamansız kırılıverir, takatten düşerdi. Yoksa eline fırsat geçse her şeyi yapardı: üzüntüsü, bu her şeyi yapamamaktı.
sf. 73
* Konuşmak insanın ağusunu alır derler, zehrini yani. Alır da ne yapar acaba, nereye atar, böyle söze inanılır mı? Başkasının acısı gündelik bir iç çekilir de ''Çıkarken şu ocağı kapat'' diye seslenilir. Ocak ve konu aynı anda kapanır. Konusu kapanan acı acaba ne olur?
sf. 74
* Susulanlar, henüz hakkında bir yalan uydurulamamış olanlar mı? Ben bazen susmayı namus sayardım da aslında söylemek isterim, yaşayanda namus olur mu?
sf. 75
* Biz ânın içinde andan habersizdik.
sf. 76
Zerre - Hakan Günday;
* Üç saattir yürüyorlardı. Daim önde, Ahla peşinde. Hayat önde, ölüm gölgesinde.
sf. 78
* Zerre kadar sevmedikleri için hiçbir şeyi, Dersim'in neresi yanıyorsa oraya koştular. dillerindeki dualar düşmesin diye de ağızlarından nefes bile almadılar. Birbirlerine tutuna tutuna, düşe kalka, büyüye büyüye koştular.
sf. 81
* Zerre'yi bulmak yetmez Allah'ım
Emret de şu bombalardan önce bulalım
Olmuyorsa da azat et,
Dersim'le beraber yanıp kül olalım
sf. 81
Işık Ağaçları - Ayşegül Çelik;
* Bizim buranın eriği, üzümü yerine masalı, efsanesi meşhurdur. Fakat her yerde duyup okuduklarınıza benzemezler... Olan şeyleri olmamış gibi söylemek âdettir. Misal, ''Bir varmış bir yokmuş'' diye başlamaz hikaye, sadece ''yokmuş'' denir ''ve hatta hiç var olmamış...'' Bazı kelimeler saklıdır burda, bazıları da puslu, gözü alışmayan göremez.
sf. 82
* Yüzünde daha önce görmediğim bir şey vardı, kaşları çatık, sayıklar gibi, ''Bizim burada ağaçlar zor büyüyor,'' diye mırıldandı. ''Çünkü bu toprağın hikayeleri zehirli!''
sf. 84
Masal Bitti O Gece - Haydar Karataş;
* Ozan Doğanay sazın teline ağır ağır vurmaya başladı. İşte o esnada Doğanay'ın saz sesinin, o âna kadar köylülerimizin ziyaret yerine giderken, toprağa inleyen dua sesleri olduğunu fark ettim.
sf. 91
Üç Dersim - Murat Yalçın;
* Uykunun karanlık mahzenlerine doğru sürükleniyor yorgun bedenim. Gözlerim açık olmasına açık ama etim kemiğim uykuda.
sf. 101
* Bizde at ne arasın? Varsa yoksa eşek, katır, keçi... Beş-on inek, birkaç öküz belki... Başka hayvanın, hele koyunmuş, atmış, bunların gezeceği yerler hiç değil. O yüzdendir ki, kentlerde kenar mahalleye gelmiş lüks otomobil çevresinde dolanan görmemiş çocuklar gibi, biz de atlardan ayırmazdık gözlerimizi.
sf. 104
Sabiha- Karin Karakaşlı;
* Küslük bulut gibi birikir, bir köşede ilk şimşeğini bekler.
sf. 107
* Birazdan uçağım gelecek, beni uzaklara götürecek. Ama son durak senken, ne kadar gidebilmiş sayılırım.
sf. 108
Pepuk Kuşu - Gaye Boralıoğlu;
* Şimdi karşımda oturuyorsun; mahzun, masum, Bir çocuk gibi. Yüzündeki derin çizgilerde ben kendimi arıyorum babaanne... Gözlerimde ki karanlıkta kendi boşluğumu.
sf. 122
* Meğer sessizlik ne sağır edici bir gürültüymüş. Dayanılması ne zor bir felaketmiş.
sf. 125
Yıllar Önce Ben Bir Meydandaydım - Sema Kaygusuz;
*Avcılar, anlattıkları hikayeler daha da acıklı, daha da heyecanlı olsun diye domuzlardan birer kabadayı, geyiklerden genç kadınlarmış gibi söz ederler.
sf. 130
Çifte Sultanlar - Seray Şahiner;
* ''Bu Kürtlerin halayları da kaderlerine benziyor. O kadar ter döker bir adım ilerleyemezler.''
sf. 155
Kalan - Murat Özyaşar;
* Konuşursam sustuklarım incinir diye susardı sanki. Durmadan susardı. Sustukça o, satır satır bir defter olurdu alnı. Altı çizili cümleler yol yol olur, gider kapısı hep açık olursa duran geçmişe biterdi.
sf. 160
Ekber, Sen... - Barış Bıçakcı
* Muzur'a bakarken yalnızca kendi hayatın kadar bir hayatı düşünebiliyorsun, insanın yaşadıklarının dışında bir geçmişinin olabileceğini biliyordum.
sf. 182
* Dışarıdakiler kapıyı açman için yalvarıyorlardı; çıkman için, nereden?
sf. 185