31 Ocak 2013 Perşembe

Cemile / Cengiz Aytmatov / Elips Kitap






Adı               : Cemile
Yazar           : Cengiz Aytmatov
Çeviren        : -
Sayfa           : 74
Yayınevi     : Elips Kitap
Baskı           : 3. Baskı
Fiyat           : 4,00 TL




* ... bizim gelin öyledir, derdi annem, doğruyu insanların yüzüne karşı söylemeyi sever. Böylesi dedikodu yapmaktan, dolaylı ve iğneli sözler söylemekten iyidir. Sizinkiler erdemli görünüp saman altından su yürütürler. Kokmuş yumurtalar da hep böylelerinden çıkar. Dıştan bakınca bembeyaz, ama içi burnumuzun direğini kırar.
sf. 15

* ''Osman gibileri kalbimden geçenleri ne bilsin? Kimse bilemez... Belki bunu anlayacak kimse yoktur dünyada...''
sf. 21

* Öz vatanını, öz milletini kim sevmez! Dönüp gelen insan, yiğit, mert bir insandır.
sf. 26

* Avılda (köyde), cigit (yiğit) denince, kendilerini ve başkalarını savunma gücü olan, iyilik etmesini bilen; ama ara sıra toylarda veya cenaze sölenlerinde aksakallara kafa tutarak canının istediğini yapan bir genç insan (yiğit) akla gelir. Böyleleri kadınlarda dikkati çeker.
sf. 30

* Bir insan kendini gösterecek bir şey yapmazsa, yavaş yavaş unutulur gider.
sf. 32

*  Henüz kurtulamadığım çocuksu bencillik, bende hırslı bir kıskançlığa dönüşmüştü. Çocuklar yakınlarını yabancılardan hep kıskanırlar.
sf. 38

* Danyar aşıktı. Denizler kadar derindi onun aşkı. bunu iyice seziyordum; ama başkalarının aşkına hiç benzemiyordu. Çok büyük bir aşktı bu. Hayat aşığı, toprak aşığı, tabiat aşığı idi. bu aşkını içinde saklıyor ve türkülerde duyup yaşıyordu. İlgisiz bir insan, aşık olmayan bir insan, sesi ne kadar güzel olursa olsun, böyle şarkı, böyle türkü söyleyemez.
sf. 47

* İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez...
sf. 48

* İnsanların savaşa gitmek için düştükleri yollarda acılar, acı yakarışlar kalıyordu...
sf. 50

* Aşk da bir ilham mıdır? Ressamın, şairin ilhamı gibi bir ilham mıdır?
sf. 56

* Bir şimşek, kayıp bir yerlere indi,gürlemesi duyulmadı.
sf. 66

* Sevgilim, kimsesiz sevgilim benim! Seni hiç kimseye kaptırmam! Uzun zamandan beri seviyorum seni... Bilmediğim zamanlardan beri seni sevmiş, seni beklemişim ben. Ve işte geldin, seni beklediğimi biliyormuş gibi geldin!...
sf. 67

* Fırtına, güçlü ve büyük bir ağacı devirirse, o ağaç bir daha doğrulamaz.
sf. 72

* ''Git Cemile, git! Hiç pişman olma, sen mutluluğunu en sarp yollarda yürüyerek buldun!...''
sf. 76




Bir Dersim Hikayesi / Murathan Mungan'ın Seçtikleriyle / Metis Kitap






Adı               : Bir Dersim Hikayesi
Yazar           : Murathan Mungan'ın Seçtikleriyle
Çeviren        : -
Sayfa           : 200
Yayınevi     : Metis Kitap
Baskı           : 1. Baskı
Fiyat           : 15,00 TL



Murathan Mungan;

* Anadolu, kanlı sahne. Onca uygarlığın kurulduğu, dağıldığı, el değiştirdiği; onca dilin, dinin, inancın, kültürün yaşadığı, çatıştığı, iç içe geçtiği zorlu bir coğrafya burası. Ve her geçen gün biraz daha öğreniyoruz bu topraklarda her inkarın ardında yakın ya da uzak tarihli bir toplu mezarın yattığını... Toprağa yalnızca ölülerin değil, hakikatlerin, dillerin, kültürlerin, kelimelerin gömüldüğünü...
sf.11

* Edebiyat kin tazelemek için değil, hafıza tazelemek için yapılır.
sf.12

* İnsandan daha uzun yaşar kemikleri. Dillerini ne kadar toprağa gömerseniz gömün, kelimelerin kemiklerini örtecek toprak yoktur. Gün gelir, yazılır, söylenirler.
sf.14

Herkes Ana Kuzusu - Ahmet Büke; 

* Orada büyük kadın Goê yatıyor minderin üzerinde. Dedi, beni de bıraktılar. Dedi, sizi de mi bıraktılar? Dedi, ben ertesi güne ölürüm, şu peyniri ye sen. Sonra kardeşinin ağzına damla damla tükür. Birazını da sen yut. Dedi, dereyi takip et, o seni Pir Hesen'in yanına götürür. Dedi, orada insan varsa kurtulursunuz. Yoksa görüşürüz nasılsa.
sf.19

Yıkımın Tarihi - Ayhan Geçkin;

* Dönüyor, kımıltısız denize bakıyorsun. Benim gitmeme gerek yok ki, diyorsun kendi kendine, ölüler zaten burada, benim içimde. Onları kim yatıştırabilir, kim mezarlarına geri döndürebilir? Dedem belki de ölülerle baş edemediği için kendini öldürdü. Şimdi o da içimde.
sf. 30

* Konuşmak, diye düşünüyorsun, konuşmaya inanmadığından değil, kim bilir belki kadından çok daha fazla konuşma arzusu duyuyorsun, ama bir şey, ne olduğunu kavrayamadığın bir şey sözcükleri ağzından çıkar çıkmaz yararsız, ölü, yabancı kılıyor, ne karının sözcükleri sana, ne de seninkiler ona ulaşabiliyor. Bu dil değil diyorsun, geveze bir dilsizlik.
sf. 31

* Ölüler, ölüler, belki de gerçekten konuşması gerekenler çoktan ölüp gittiler. Yaşayanların konuşmaya başlayabilmesi için belki önce ölülerin konuşması gerek.
sf. 31

* Bir süre iç çeke çeke ağlamasını, hıçkırıklarını, burnunu çekişini dinliyorsun. Sen bırakmadıkça kadın gidemeyecek, bunu görüyorsun. Senin kurnazlığın da bu, kadına sıkı sıkı, yapışman, öz suyunu emmek ister gibi yapışman. Ona doğru eğiliyor, öpmeye başlıyorsun. Uzanır, geceliğini beline kadar sıyırıp külotunu çıkarıyorsun. Üzerine abanıyorsun. Karşı koymuyor. Ama yüzünü çeviriyor. Gözyaşları hala azar azar akıyor.
sf. 33

Bunlar Masal mı Munira Hala - Cemil Kavukçu;

* Kocaman elleri tutmak istediğim bulutlar gibiydi.
sf.35

* ''Benim küçükken konuştuğum dil bu değildi,'' derdi. ''Biliyorum,'' derdim. Çünkü her masal böyle başlardı. o dilin sözcüklerini fısıltıyla da olsa söylemezdi.Yoksa unutmuş muydu? Bir süre konuşmadan beklerdi. Gözlerini kısıp onu izlerdim. Sessizlik bütün diller de aynı anlama mı gelliyordu?
sf. 35

Lori... Lori... - Behçet Çelik;

* ''Deli misin abi, adam senden benden daha cindi.''
   Bilmem mi? Bir de şikayet ederdi bundan. Millet aklım başımda dursun ister; o ise nerede kafası karışmış, çocuğunu, kardeşini bilemez olmuş birini duysa imrenir, eseflenerek iç çeker, ağzını buruşturup ''Şanslı herifmiş'' diye mırıldanırdı.
sf. 39

* Hiç konuşmayan, gülmeyen, sıkıntı içinde camdan dışarı bakıp duran, yaşlı ve mutsuz biriyle aynı evde büyümüşse insan, uzaklara kaçmak da kar etmiyor: gittiğin, sığındığın yere götürüyor, sevdiğin, seviştiğin insanlara da soluturuyorsun bu havayı.
sf. 42

* Sesinde sert bir tını vardı. Aynı dili konuşuyorduk; kelimeler yakın anlamlar taşıyordu birbirimize; ama ne olduğunu bilemediğim bir engel, bir engebe, aşamadığımız bir yabancılık seziyordum, cümlelerin birbirine bağlanmasını zorlaştıran bir pütür.
sf. 46

* Dar odalarda, cılız ışıkta, kalın, tozlu sözlüklerde bodur kalmış kelimeler onun ağzından masal diyarlarının geniş, bitimsiz ufuklarını kuşanarak çıkıyordu. Ama ben uykuya hazırlanırken masal dinleyen bir çocuğun hafiflemesini değil, bilmediği bir dünyaya düşmüş masal kahramanının tedirginliğini duyuyordum.
sf. 46

* Dünya akıp giden kirli bir sudan ibaretti; birazı da göz kenarlarımda birikmişti.
sf. 47

Yük - Ayfer Tunç;

* Gerçeğin perdesi demirden olur, altında kalırsanız ezilirsiniz. Zaten tarih yazıcılığının en trajik kısmı da budur. Açayım derken perdenin altında kalanlar. Onların tarihini kimse yazmaz.
sf. 49

* Dürüst müydük? Dürüstlük nerde başlar, nerde biter tartışmasına girecek değilim ama açıkcası pek de dürüst değildik, bunu söyleyebilirim. Neyyire Hanım'ın evinin kapısını yalanla açtık çünkü. Bazı kapıları dürüstlükle açamazsınız.
sf. 50

Tarih Öncesi Köpekler - Burhan Sönmez;

* Sabır, sahte bir şekerdi o zamanlar, insanı kandırır, ama tat vermezdi.
sf. 56

* İngiliz bir sevgilim var şimdi, dilim onun diline tam dönemesede, kalbim onundur. Türkiye'de birbirimizin dilini ne kadar anlıyorsak, burada da o kadar.
sf. 57

Çok Uzakmış, Ancak Tayyareyle Gidilebilirmiş - Şule Gürbüz;

* Zaten şaşkındık, dünya da şaşılacak yerdi doğrusu. Herkes hayattan payıma düşen eziyeti ve cefayı olgunlukla sırtlamaya çalışır, görünürde bir derdi zoru olmayan da ''Benim de huyum başıma bela, neler çektiğimi, nelerle ta be sabah, minesseher ileşşam güreştiğimi bir ben bilirim, bir dahi Allah,'' der, sıradan yaratılmayışına anlayış duyamayanlara anlayış göstererek az çok büyüklenmenin bir yolunu bulurdu. Biz de onlara olgunluk göstererek belki olgun sıfatını kazanırdık, kim bilir? kazancın sahih mi, çalıntı mı olduğunu sahibi çıkmadıkça aramazdık.
sf. 71

* Kültür dünyayı bilmek değildi, hatta öbür dünyayı bilmek buraya da fazla değmemekti.
sf. 71

* İmam-ı Azam ''Dünya senin tanımadığın ıstırap sebebiyle dev gibidir, aksi halde bir çocuk gibi başını okşar, teselliyi sen verirsin'' demiş.
sf. 72

* ''Her kuş kendi cinsiyle uçar'' demiş Hz. Pir.
sf.72

* ''Kabre sığdım sığmaz iken aleme''
sf. 72

* Seyrimiz hayat yolunda iken bize çok da fena gelmezdi. Bir dert gelip dayandığında incelik faydasız, yapılan cılız, yalnızlık kat'i gelirdi. Bu kat'ilik katılaşır, hayatın tabisi gelir, o katılığa karşı çok sıvı olmamak gerektiği düşünülür ama elbet yapılamazdı. Hayat sert, insan yumuşaktı.
sf. 73

* İnsanın yumuşaklığı kalbinde değildi, kalbi gayetle sert ve tıkızdı da kendi kendine çok msğlup düştüğü için zamansız kırılıverir, takatten düşerdi. Yoksa eline fırsat geçse her şeyi yapardı: üzüntüsü, bu her şeyi yapamamaktı.
sf. 73

* Konuşmak insanın ağusunu alır derler, zehrini yani. Alır da ne yapar acaba, nereye atar, böyle söze inanılır mı? Başkasının acısı gündelik bir iç çekilir de ''Çıkarken şu ocağı kapat'' diye seslenilir. Ocak ve konu aynı anda kapanır. Konusu kapanan acı acaba ne olur?
sf. 74

* Susulanlar, henüz hakkında bir yalan uydurulamamış olanlar mı? Ben bazen susmayı namus sayardım da aslında söylemek isterim, yaşayanda namus olur mu?
sf. 75

* Biz ânın içinde andan habersizdik.
sf. 76

Zerre - Hakan Günday;

* Üç saattir yürüyorlardı. Daim önde, Ahla peşinde. Hayat önde, ölüm gölgesinde.
sf. 78

* Zerre kadar sevmedikleri için hiçbir şeyi, Dersim'in neresi yanıyorsa oraya koştular. dillerindeki dualar düşmesin diye de ağızlarından nefes bile almadılar. Birbirlerine tutuna tutuna, düşe kalka, büyüye büyüye koştular.
sf. 81

* Zerre'yi bulmak yetmez Allah'ım
   Emret de şu bombalardan önce bulalım
   Olmuyorsa da azat et,
   Dersim'le beraber yanıp kül olalım
sf. 81

Işık Ağaçları - Ayşegül Çelik;

* Bizim buranın eriği, üzümü yerine masalı, efsanesi meşhurdur. Fakat her yerde duyup okuduklarınıza benzemezler... Olan şeyleri olmamış gibi söylemek âdettir. Misal, ''Bir varmış bir yokmuş'' diye başlamaz hikaye, sadece ''yokmuş'' denir ''ve hatta hiç var olmamış...'' Bazı kelimeler saklıdır burda, bazıları da puslu, gözü alışmayan göremez.
sf. 82

* Yüzünde daha önce görmediğim bir şey vardı, kaşları çatık, sayıklar gibi, ''Bizim burada ağaçlar zor büyüyor,'' diye mırıldandı. ''Çünkü bu toprağın hikayeleri zehirli!''
sf. 84

Masal Bitti O Gece - Haydar Karataş; 

* Ozan Doğanay sazın teline ağır ağır vurmaya başladı. İşte o esnada Doğanay'ın saz sesinin, o âna kadar köylülerimizin ziyaret yerine giderken, toprağa inleyen dua sesleri olduğunu fark ettim.
sf. 91

Üç Dersim - Murat Yalçın;

* Uykunun karanlık mahzenlerine doğru sürükleniyor yorgun bedenim. Gözlerim açık olmasına açık ama etim kemiğim uykuda.
sf. 101

* Bizde at ne arasın? Varsa yoksa eşek, katır, keçi... Beş-on inek, birkaç öküz belki... Başka hayvanın, hele koyunmuş, atmış, bunların gezeceği yerler hiç değil. O yüzdendir ki, kentlerde kenar mahalleye gelmiş lüks otomobil çevresinde dolanan görmemiş çocuklar gibi, biz de atlardan ayırmazdık gözlerimizi.
sf. 104

Sabiha- Karin Karakaşlı; 

* Küslük bulut gibi birikir, bir köşede ilk şimşeğini bekler.
sf. 107

* Birazdan uçağım gelecek, beni uzaklara götürecek. Ama son durak senken, ne kadar gidebilmiş sayılırım.
sf. 108

Pepuk Kuşu - Gaye Boralıoğlu;

* Şimdi karşımda oturuyorsun; mahzun, masum, Bir çocuk gibi. Yüzündeki derin çizgilerde ben kendimi arıyorum babaanne... Gözlerimde ki karanlıkta kendi boşluğumu.
sf. 122

* Meğer sessizlik ne sağır edici bir gürültüymüş. Dayanılması ne zor bir felaketmiş.
sf. 125

Yıllar Önce Ben Bir Meydandaydım - Sema Kaygusuz;

*Avcılar, anlattıkları hikayeler daha da acıklı, daha da heyecanlı olsun diye domuzlardan birer kabadayı, geyiklerden genç kadınlarmış gibi söz ederler.
sf. 130

Çifte Sultanlar - Seray Şahiner;

* ''Bu Kürtlerin halayları da kaderlerine benziyor. O kadar ter döker bir adım ilerleyemezler.''
sf. 155

Kalan - Murat Özyaşar;

* Konuşursam sustuklarım incinir diye susardı sanki. Durmadan susardı. Sustukça o, satır satır bir defter olurdu alnı. Altı çizili cümleler yol yol olur, gider kapısı hep açık olursa duran geçmişe biterdi.
sf. 160

Ekber, Sen... - Barış Bıçakcı

* Muzur'a bakarken yalnızca kendi hayatın kadar bir hayatı düşünebiliyorsun, insanın yaşadıklarının dışında bir geçmişinin olabileceğini biliyordum.
sf. 182

* Dışarıdakiler kapıyı açman için yalvarıyorlardı; çıkman için, nereden?
sf. 185






13 Ocak 2013 Pazar

Önce Ekmek / Orhan Kemal / Everest Yayınları






Adı               : Önce Ekmek
Yazar           : Orhan Kemal
Çeviren        : -
Sayfa           : 110
Yayınevi     : Everest
Baskı           : 7. Baskı
Fiyat           : 7,00 TL



*  İstanbul'un baharı yoktur!
  İstanbul'da on iki ayın yarısı kış, yarısı yazdır. Bahar, çokluk kış ortalarına serpişmiş yazdan kalma harikulade aydınlık, sımsıcaktır; karakışın ortasında, karanlıklarda çakan şimşekler gibi bir an gelir, ertesi gün bu bir anlık mutluluğun öcünü almak istercesine, daha karanlık, daha gümbürtülü, daha sırılsıklam günler birbirini kovalamaya başlar
    İstanbul'un baharı yoktur!
sf. 8

* Ufak tefek, kara kuru bir adam. İçine kapanmış, iyicene kapanmış içine. Dünyaya, insanlara, insanların çeşitli taşıtlar akan caddelerine, caddelerin kıyılarındaki irili ufaklı evlere, dükkanlara, mağazalara, apartmanlara küsmüş.
sf. 30

* Eskiden ne iyi tramvaylar vardı. Ne diye kaldırmışlardı sanki tramvayları? Mangır nanay mı? Tırıl mısın? İşin acele mi?Atla bu kapıdan; biletçi gelirken in, bekle arkadan gelecek tramvayı, daha olmazsa asıl ardına. Biletçi mi geldi? Elin acırsa salıver kendini yere. Otobüsler bir bela.
sf. 34

* ''Çayın taze mi?''
   ''Ayıp ettin. Parmağımı kestim, demliğe doldurdum az önce!''
sf. 39

* Aklı başına gelmiş, kafasından akranları, sesleri çatlak çatlak anaç karılar geçmişti.
sf. 40

* ''Siyasal bilgileri bitirmiş mi?''
   ''Ne bileyim yahu? Bizim mahallenin bütün kızları bitiyor ona!''
sf. 49

* Karşılıklı çaylarını içerken pek konuşmuyorlardı. Otuz yılı çoktan aşmış evliliklerinde konuşacakları kadar konuşmuşlardı. Konuşacak önemli neleri kalmıştı?
sf. 67


11 Ocak 2013 Cuma

Denizlerin Davası (Halit Çelenk Anlatıyor) / Mustafa Balbay / Cumhuriyet Kitapları






Adı               : Denizlerin Davası (Halit Çelenk Anlatıyor)
Yazar           : Mustafa Balbay
Çeviren        : -
Sayfa           : 132
Yayınevi     : Cumhuriyet Kitapları
Baskı           : 1. Baskı
Fiyat           : 14,00 TL




*  Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yargılanması diye bir şey yoktur, bu bir infazdır. (Halit Çelenk)
sf. 22

* Denizler yürürlükteki 1961 Anayasası'nın uygulanmasını istediler, kabul edilemez bir mantıkla anayasayı ortadan kaldırmak suçundan yargılandılar. bu suçtan ölüm cezasına çarptırıldılar. (H.Ç)
sf. 24

* Hakim Tuğgeneral Kemal Gökçen ve Albay Nahit Saçlıoğlu Denizlerin idamı kararlarına karşı işlenen fiillerin TCK'nın 168. maddesindeki suça uyduğunu söylemişler 168. maddede idam değil ağır hapis cezasıdır. 
sf. 24

* İdam kararı Meclis'e gittiği zaman, Adalet Partili milletvekilleri Meclis'te ''üçe üç'' diye bağırdılar. Üçe üç dedikleri zaman Menderes, Zorlu, Polatkan'a karşılık Deniz, Yusuf, Hüseyin'i ima ediyorlardı. (H.Ç)
sf. 26

* Hüseyin İnan:''Elli yılın bütün hesabını yirmi gençten soruyorlar... İddianameyi okuduğum zaman, cezanın suça değil, suçun cezaya uydurulmaya çalışıldığını gördüm...''
sf. 27

* 12 Mart 1971 Türkiye'nin emperyalizmle olan bütünleşmesinin en belirgin ve hızlı dönemlerindendir. Amerikan emperyalizminin Uzakdoğu'dan kovulması, Ortadoğu'yu bir odak olarak seçmesi, afyon sorunu, Türkiye'de Amerikan aleyhtarı öğrenci hareketleri, gösteriler, Kıbrıs'ın NATO'ya bağlanması planları 12 Mart'ın tezgahlanmasında önemli rol oynamıştır. (H.Ç)
sf. 28

* İdam kararı Denizler yakalandığında verilmiştir. Ceza onların eylemlerine değil dünya görüşlerineydi.(H.Ç)
sf. 35

* O dönemde ordu komutanları bile İncirlik üssüne girip istedikleri yere giremezlerdi. Amerikalılar Türkiye'de işledikleri suçlardan dolayı Türk mahkemelerinde yargılanamazlardı.
sf. 35

* 1959'da yapılan bir ikili anlaşmaya göre hükümet talebi halinde, Amerika'nın Türkiye'ye müdahale hakkı tanınıyordu.
   Denizler tam bağımsız Türkiye istiyorlardı suçları buydu. (H.Ç)
sf.36

* İdam kararları Meclis'in gündeminde 30. sıradayken bir anda başa alınmıştır çünkü TBMM'nin sağ partileri bu işin bir an önce bitirilmesi gerektiğine inanıyordu. (H.Ç)
sf.38

* Çok zor günlerdi onlar. Kolay değil. Onlara diyeceğim ki ölüm orucundan vazgeçin ve sehpaya gidin. (H.Ç)
sf. 42

* O dönemde Mustafa Kemal'e ve Kurtuluş savaşına saygı Denizler dahil tüm sosyalist ve komünist siyasal akımların benimsediği bir ilkeydi. (H.Ç)
sf. 47

* Denizlerin savunmasında Kurtuluş savaşı ile ilgili bir bölümde şöyle yazmaktadır:''Kurtuluş savaşı, Türkiye halkının emperyalizme ve onun emrindeki dahili güçlere karşı verdiği bir direnme savaşıdır... Yurdumuzun bağımsızlığı için giriştiğimiz bu kavgada Kurtuluş Savaşımızda şehit olanların onurlarını ve ulusumuzun kaderini korumaya kararlı olduğumuzu bildiriyoruz. Kurtuluş Savaşımızın tüm şehitlerine selam olsun.''
sf. 48

* Ama şunu söylemek zorundayız onlar ne kadar Atatürk'ü sevselerde Denizler sosyalisttiler.
sf. 48

* Deniz Gezmiş avukatları Halit Çelenk ve Mükerrem Erdoğan'ı görünce ''Geldiğinize sevindim. Ölüme nasıl gittiğimizi gözlerinizle görüp yarınki kuşaklara doğru anlatasınız diye sizlerin tanık olmanızı istedik. Bizi Cebeci Mezarlığı'na Taylan'ın yanına gömün'' demiştir.
sf. 52

* CHP, kararın biçim ve esas yönünden iptali için Genel Başkan İsmet İnönü imzasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.
sf. 69

* Senatoda bulunan 27 Mayıs'çı askerler idam kararlarına karşıydılar. Hatta bize iki avukat önerdiler. (H.Ç)
sf. 72

* CHP başından beri infazlara karşı oldu. Hem TBMM komisyonlarında, Meclis'te ve Senatoda infazları engellemeye çalıştılar.
sf. 76

* İki Askeri Yargıtay Üyesi; Nahit Saçlıoğlu ve Kemal Gökçen adamlara karşı, karşı oy kullanmışlardır. Onlara göre:''1961 Anayasasın'dan sonra işbaşına gelen iktidarlar Anayasa'da öngörülen reformları yapmış olsalar, sosyal güvenliği, çağdaş müspet bilimin egemenliğini sağlasalardı ve doğru bir seçim sistemi uygulanabilseydi, olaylar öğrenci hareketleri düzeyini aşmayabilirdi''
sf. 82

* Alper Karabacalı'nın gençlik hareketleri araştırmasına göre bu topraklarda bilinen ilk eylem 1550'ler de yapılmıştır. Bunlara da ''Medreseli ayaklanmaları'' ya da ''Suhte isyanları'' diye anılır.
sf. 91

* 28 Mart tarihli Cumhuriyet gazetesinde Mahir Çayan ve arkadaşları için ''şehir eşkiyaları'' benzetmesi yapılmıştır.