1 Temmuz 2012 Pazar

Yüz Yüze / Cengiz Aytmatov / Elips Kitap






Adı               : Yüz Yüze
Yazar           : Cengiz Aytmatov
Çeviren        : -
Sayfa           : 64
Yayınevi     : Elips Kitap
Baskı           : 3. Baskı
Fiyat           : 3,00 TL


* İnsan birini seviyorsa, bu sevginin gerçek boyut ancak ayrılık sırasında anlaşılır.
sf. 18

* Seyde aslında, kalın kirpikli, sert bakışlı bir kadındı ama o anda yalnız kadınların gözünde ifadesini bulan, üzgün, aynı zamanda hem yumuşak hem dokunaklı idi bakışları.
sf. 24

* Fırtınadan dalları kopmuş, gövdesi kırılmış bir ağaca benziyordu.
sf. 27

* Sis, hastaymış da daha yukarılara çıkmaya gücü yetmiyormuş gibi solgun bir beyazlık içinde vadiler üzerinde tarazlanıp kalmıştı.
sf. 49

* Sobayı yakacak gücü bile kalmamıştı. Evin içi de tıpkı onuın içi gibi soğuk ve sıkıntılıydı.
sf. 50

* Madem ki hayvan gibi yaşıyorum, yapılacak tek şey kalıyor, o da hayvan gibi hareket etmek!
sf. 52

* Herkes ancak dişleyebildiği, koparabildiğini yer!
sf. 52

* Halkını felaket içinde bırakıp giden bir insan, istese de istemese de onun düşmanı olur...
sf. 53

Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek / Cengiz Aytmatov / Elips Kitap







Adı               : Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek
Yazar           : Cengiz Aytmatov
Çeviren        : -
Sayfa           : 127
Yayınevi     : Elips Kitap
Baskı           : 4. Baskı
Fiyat           : 5,00 TL




Yıldırım Sesli Manasçı;

* Bu sırada o mavi göl muazzam kayalar kaosunun ve kar yığınlarının arasından gökyüzünü inceliyor, suyun karanlık derinliklerini kucaklıyor ve canlı bir vücut gibi yumuşak, güzel ve yavaş hareketli dalgalarından oluşan      kaslarını şişiriyordu. Amaçsız doğan ve ölen dalgalardı bunlar.
sf. 18


Dünyada, insan hafızası zamana meydan okur. İnsanın kendi hayatı, göz açıp kapayıncaya kadar geçen zaman kadar kısadır. Ölümsüz olan düşüncedir, fikirdir. Ve bu fikirler insandan insana geçer.
sf. 21

* Bizi affedin göçmen kuşlar! Yaptıklarımız için bizi affedin! Yapacaklarımız için de affedin bizi. İnsanların niçin böyle yaratıldıklarını ben size anlatamam ve siz de anlayamazasınız. Yeryüzünde nice nice insanların niçin öldürüldüğünü, daha nicelerinin niçin öldürüleceğini anlayamazsınız...
sf. 25

Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek;

* Deniz, insanları hiç sevmez, çünkü insanoğlu denizden çok karaya bağlı...
sf. 32

* İnsan bu hayata çok küçük yaşta başlamalı, alışmalıdır. Bunun için eskiler ''Aklı Tanrı verir, ama beceri çocukken öğrenilir'' demişler.
sf. 35

* Büyük deniz buydu demek. Böyle görkemli bir manzara ile karşılaşacağını hiç düşünmemişti Kiriks. Her yer su idi. Kımıldayan, ağır mı ağır bir su. Ansızın doğan ve hemen ölen dalgalar, sonra karanlık, dipsiz, kaygı verici bir derinlik, gökyüzünde ise erişilmez yükseklikte uçuşan beyaz bulutlar... Başka hiç bir şey yok. Bütün dünya tek bir deniz olmuştu: Ne kışı ne de yazı var, ne bir tepesi ne de vadisi...
sf. 43

* Çocuk, kara ile denizin farkını da anlıyordu şimdi; insan karada olunca karayı hiç düşünmez, ama denizde olunca, denizden başka bir şey düşünemez.
sf. 44

* İnsan düşünürdü, düşüncesiyle denizin ve göğün yüceliğine erişirdi. Ve yüce düşüncelerinde, doğa güçleriyle evrenin derinliği ve yüksekliği ile bir tutardı kendini. İşte bu yüzden insan, yaşadıkça, deniz kadar, gökyüzünün sonsuzluğu kadar yüce ve güçlü olacaktır. Çünkü düşünceler sonsuzdur.
sf. 50

* Bu deniz benim kaderim
   Bu sular gözyaşım.
sf. 52

* Normal bir düş, sonradan hatırlansa bile az zamanda unutulur giderdi.
sf. 56

* Nasıl oluyordu bu? İnsanın düşünde arzularına kavuşması gerçekten imkansız mıydı? Kim hükmediyordu buna? Bütün bu olayların ardında kim vardı, ne vardı, ne demek istiyordu?
sf. 58

* Eskiden övündüğü nesi varsa hepsi yok olup gitmişti ve ölüm hiç de uzak değildi artık. Ama göğüsünde ki yüreği yine gençlik yıllarındaki arzularla, tutkuyla çarpıyor, gönlü kocamıyordu. Ne büyük bir felaketti gönlün hiç yaşlanmaması!
sf. 58

* Bir ara hava hafifçe aydınlandı, denizin ta bir ucunda, belki dünyanın öbür ucunda, güneş kendini gösterdi.
sf. 70

* Sis dağılmıyor, dağılacağa benzemiyordu. Kımıldamıyordu bile. Sanki, havsala almayacak derecede büyük bir dev, dünya dışından gelmiş, soludukça insanın içine işleyen bir nem çıkaran korkunç bir yaratık, yeri, göğü, denizi, bütün evreni yutuvermişti...
sf. 84

* İnsan mantığının kabul ettiği bir şeyi vücudu kolay kolay kabul edemez.
sf. 91

* Çürümekte, ölmekte olan bir ağacın kökleri üzerinde hala dik durmasını gibi duruyordu...
sf. 92

* Sessizlik de donup kalmıştı sanki. Baş ağrıtan, kulak ağrıtan korkunç sessizlik!
sf. 95

* Koca bir denizin ortasında susuzluktan ölüp gitmek korkunç bir şeydi.
sf. 95

* İyi bir köpek, ıssız bir yerde, kimseye görünmeden geberir.
sf. 100

* Babasına benzemekten övünç duymuş, onu taklit etmiş, onun gibi olmayı hayal etmişti her zaman. Ama şimdi anlıyordu ki babası kendisiydi, kendisinin bir başlangıcı, kendisi de onun bir devamıydı.
sf.115

* Talih vardır güldürür, talih vardır öldürür.
sf. 124


Hapiste Yatacak Olana Öğütler / Tuncay Özkan / Cumhuriyet Kitapları






Adı               : Hapiste Yatacak Olana Öğütler
Yazar           : Tuncay Özkan
Çeviren        : -
Sayfa           : 147
Yayınevi     : Alfa Yayıncılık
Baskı           : 6. Baskı
Fiyat           : 12,00 TL




* Düşünce suçlusu için: Düşünen, ifade eden, karşı çıkma hakkını kullanan insanın var olma diyetidir hapis.
sf. 17

* Mezarlıkta korku olmaz.
sf. 19


* Mahkûmun kötüsü derdini ya mübaşire ya gardiyana anlatandır.
sf. 21

* Cezaevi olanaklar ile kültürlerin çatıştığı bir yerdir. Siz olanaklara göre evrileceksiniz. Yoksa yok olursunuz.
sf. 24

* Unutmayın mezarlıklar temiz ve gösterişli olmalı. Koğuşunuz temiz olmalı ki, ''cesediniz'' yakışıklı görünsün!
sf. 26

* Bir arkadaş her banyo ve çamaşırdan sonra havluyu atar, erkeklik organını kameraya sallardı. Müdür ''Ayıp oluyor. Memura hakaret, lütfen yapmayın'' demek zorunda kaldı.
sf. 34

* Cezaevinde yemek değil ömrünüzü yediğinizi aklınızdan çıkarmayın.
sf. 45

* Çok başarılı ve yetkin bir insan, hapiste geleceğinin yok edildiğini düşünürse kanser olur. Onun için tavsiyem, geleceğinizin güzelliğine inanın. Özgürlük ve barış için kavganızı sürdürün. Beden ve ruh sağlığınızı koruyun.
sf. 74

* Yaşar Ağabey (Yaşar Kemal) anlatmıştı. Paris'te Nazım Hikmet, vasiyetini söylemiş ona:
   ''Yaşar, ben ölürsem ve bizimkiler iktidara gelirse üç vasiyetim var:
   1-Bursa Cezaevi Müdürü İzzet Rıza Akçal'a bizim çocuklar iktidara gelince dokunmasınlar. O, beni cezaevinden otele çıkardı. Tedavimi yaptırdı. Yoksa ölürdüm. Onun sayesinde yaşıyorum.
   2-Eşlerimi ve çocuğumu muhannete muhtaç bırakmasınlar.
   3-Bizim bayrağımız çok güzel. Dünyanın en güzel bayrağı, ona orak çekiç filan katmasınlar. Böyle kalsın''
sf. 74-75

* Tecritte günü yakalamanın geleceği yakalamak olduğunu anladım. Onlar haklıymış. Geleceği alkışla karşılamak lazım. Hem de her gece.
sf. 109

* Hastahanede doktorsuzluk neyse, hapiste avukatsızlık da odur.
sf. 111

* Birol Başaran, bir volta zamanında, niye dönüp duruyorsunuz sorusuna , fıkralı bir yanıt verdi:
   Köylü, su değirmenine eşeği bağlamış. Eşek hiç durmadan dönüyormuş. Bir şehirli ''Yahu demiş; bu eşek hiç sağa sola neden kaçmıyor? Neden durmuyor?'' Köylü; yanıtı yapıştırmış: ''sendeki akıl onda ne gezer beyim!''
sf. 113-114

* Güzel olan zor elde edilir!
sf. 123

* Lümpen Almanca bir sıfattır. Toplumsal sınıf bilinci olmayan, içinde bulunduğu toplumun kültürüne yabancı düşen, sözde bilgili tutum ve davranışlarıyla itici olan demektir. Serseri halinde olmak demektir.
sf. 125

* Gazete kağıdı aynı zamanda yemek masasının masa örtüsüdür. Magazin bölümlerini severseniz iştah açıcı etkisi vardır. Diyet yapanlar üçüncü ve birinci sayfaları serebilir.
sf. 134

* Dış iletişimde önemli araçlardan biri televizyonların SMS hatlarıdır. Alt yazıda aileler, dostlar mesajlarını iletirler, müzik kanalları amaca çok uygundur. Hele ziyaret sonrası ailelerin sağ salim ulaştıkları haberi buralardan alınır.
sf. 144




Ekmek Arası ( Ham on Rye ) / Charles Bukowski / Metis Yayınları






Adı               : Ekmek Arası ( Ham on Ray )
Yazar           : Charles Bukowski
Çeviren       : Avi Pardo
Sayfa           : 223
Yayınevi     : Metis Yayınları
Baskı           : 6. Baskı
Fiyat           : 14,45 TL




* Babam insanlardan hoşlanmazdı. Benden de hoşlanmıyordu. ''Çocuklar görünmeli, ama sesleri çıkmamalı'' derdi bana.
sf. 10

* Durgun sular derin olur.
sf.14

* Başka çocuklarla oynamama izin yoktu. ''Kötü çocuklar onlar'' derdi babam, ''fakir ailelerin çocukları''. ''Evet'' diye katılırdı annem. Annemle babam zengin olmayı arzuladıklarından kendilerini öyle görüyorlardı.
sf. 18

* Zarfı eve götürüp annemin eline tutuşturdum ve yatak odasına gittim. Yatak odama. Yatak odamın en iyi yanı yatağımdı. Saatlerce yatakta yatmaya bayılır, bazen gündüzleri de yorganı çeneme kadar çekip yatardım. Güzeldi yatağın içi, hiçbir şey olmazdı orda, insan yok, hiçbir şey yok.
sf. 27

* Annem birkaç kez gündüz yatarken yakalamıştı beni. ''Henry, kalk! Bir çocuğun bütün günü yatakta geçirmesi doğru değil! Hadi kalk! Bir şeyler yap!''
   Ama yoktu yapacak bir şey.
sf. 27

* Anlaşılır gibi değildi. En yoksul okullardan birine gidiyorduk, en yoksul ve cahil aileler bizimkilerdi, kötü besleniyorduk, ama diğer ilkokullardaki çocuklardan daha iriydik. Korkarlardı bizden.
sf. 34

* Annemin bir deliği, babamın ise sıvı püskürten bir kamışı vardı. Nasıl oluyor da böyle şeylere sahip olup her şey normalmiş gibi davranabiliyorlardı, havadan sudan konuşurken arada bu işi yapıp kimseye anlatmıyorlardı? Babamın sıvısından olduğumu düşündükçe kusacak gibi oluyordum.
sf. 38

* Şalgamdan kan çıkaramazsın.
sf. 43

* Çalışmaktı önemli olan. İnsana bir fırsat tanınması yeterliydi. Birileri fırsatların kime tanınacağını denetliyordu sürekli.
sf. 45

* Sadece benim semtimdeki babalar işsizdi belki de. Borsanın çöktüğünü duymuştum. Kötü bir anlama geliyordu bu. Ya borsa sadece benim semtimde çökmüşse!
sf. 60

* Eve yürümeye başladım. İstedikleri buydu demek: yalanlar. Harikulade yalanlar. Buna ihtiyaçları vardı. İnsanlar ahmaktılar. Kolay olacaktı benim için.
sf. 63

* Kötülerden biri addedilmek hoşuma gitmişti, kötü olduğumu hissetmek. Herkes iyi olabilirdi, iyi biri olmak cesaret gerektirmiyordu. Dilinger cesurdu. Ma Barker o adamlara makineli tüfeğin nasıl kullanılacağını öğreten müthiş kadındı. Babam gibi ahmak olmak istemiyordum. O kötü geçiniyordu sadece. Kötüysen kötü rolü yapman gerekmez, kötüsündür. Kötü biri olmak hoşuma gidiyordu. İyi olmaya çalışmak hasta ediyordu beni.
sf. 70

* Biri bana çirkin olduğumu söyledikten sonra gölgeyi güneşe, karanlığı ışığa yeğler olmuştum.
sf. 70

* Fıçıdan fıçıya gidiyordum. Sihirli bir şeydi içki. Neden kimse söylememişti bunu bana? İçki ile hayat harikulade, insan mükemmeldi, kimse rahatsız edemezdi onu.
sf. 72

* İnsanları uzaktan izliyordum, bir sahne oyunu izler gibi. Onlar oynuyordu ve ben tek seyirciydim.
sf. 93

* İlk gün bisikletlerimizle gidip onları park ettik. Korkunç bir duyguydu. Çocukların çoğu, en azından üst sınıftakiler, kendi arabaları ile gelmişlerdi. Üstü açık, parlak sarı, yeşil, portakal renkte arabalar. Siyah ve lacivert değildiler.
sf. 95

* Yoksulları kobay olarak kullanıp, yöntem başarılı olursa zenginlere uyguluyorlardı. Yöntem başaralı olmamışsa başka yöntemlerin denenebileceği başka yoksullar vardı.
sf. 104

* Babaannemin siğilleri çoğalmıştı ve daha şişmandı. Yılmaz bir görünümü vardı, hiç ölmeyecekmiş gibi. O kadar yaşlanmıştı ki ölmesinin bir anlamı kalmamıştı.
sf. 107

* Bir kaç yıl önce dinle ilişkimi kesmiştim. Gerçek olduğunu varsayarsak insanları aptallaştırıyor veya aptalları çekiyordu. Gerçek değilse, aptallar daha aptaldılar.
sf. 107

* Baron hakkında yazarken kendimi iyi hissediyordum. Birine ihtiyaç duyuyordu insan. Etrafında öyle biri yoksa onu sen yaratmak zorundaydın, olması gerektiği gibi birini yaratırdın. İnsanın kendini aldatması, hile yapması gibi bir şey değildi bu. Aksine yapmak, etrafında Baron gibi biri olmadan yaşamak kendini aldatmak olurdu.
sf. 113

* Turgenyev çok ciddi bir yazardı ama beni güldürüyordu, çünkü bir gerçekle ilk karşılaşma gülme duygusu uyandırıyordu insanda. Başka birinin gerçeği sizin de gerçeğinizse ve o bunu sizin için dillendiriyorsa müthiştir.
sf. 116

* Nefret ediyorsan yalvarmazsın...
sf. 117

* Kelebeklerin ve arıların arzuladığı bir çiçek olmak varken, sinekleri cezbeden bir bok parçasıydım.
sf. 118

* Birine bir kez vurabilmişsen ikinci kez de vurabilirdim.
sf. 120

* Bir ahmak bağışlanabilir çünkü sadece bir yönde gider ve kimseyi aldatmaz. Aldatanlar üzüyor insanı.
sf. 122

* Başkaları ile rahat ilişki kurmak asla mümkün olmayacaktı benim için. Rahip olurdum belki. Tanrı'ya inanıyormuşum gibi görünüp aralarına sızacaktım. Kimse canımı sıkmayacaktı. Hücrelerden birine inip aylarca meditasyon yapar, kimsenin yüzünü görmek zorunda kalmazdım, şarap yollamaları yeterliydi.
sf. 127

* Zengin çocukların aileleri daha vatanperverdiler çünkü ülke elden giderse kaybedecekleri çok şey vardı. Yoksul aileler daha az vatanperverdiler, bazen kendilerinden beklendiği için veya öyle yetiştirildikleri için vatanperverlik gösteriyorlardı.
sf. 130

* Albay Sussex de kimdi? Herkes gibi sıçmak zorunda olan biri. Herkes sisteme uyup içine girebileceği bir kalıp bulmak zorundaydı. Doktor, avukat, asker -ne olduğu mühim değildi. Kalıbını bulduktan sonra ileri doğru gitmeye çalışıyordun. Sussex de herhangi biri kadar çaresizdi. Ya bir kalıp bulurdun kendine, ya da açlıktan ölürdün.
sf. 135

* Bir işi bedava yapacak birini bulursan, ortalıkta dolanmaktan başka bir işe yaramayan biri çıkar karşına.
sf. 140

* ''Neden bütün kadınların nefis vücutları yok?''
   ''Tanrım, bilmiyorum. Bütün kadınlar aynı olsalardı sıkılırdık onlardan belki de.''
sf. 144

* Sarhoş olmak güzeldi. Sarhoş olmayı hep sevmeye karar verdim. Sıradanlığı alıp götürüyordu, sıradanlıktan yeterince sık uzaklaşabilirsen sıradan olmazdın belki.
sf. 145

* Peki, diyordum kendi kendime, bir iş buldun. Ömür boyu böyle bir işte mi çalışacaksın? Bu yüzden banka soyuyordu insanlar. Yapmak zorunda kaldıkları işler küçük düşürücüydü. Neden allahın cezası bir konser piyanisti veya yargıç değildim? Çünkü eğitim gerekiyordu ve eğitim parayla sağlanıyordu.
sf. 163

* Tekdüze yerlerde çabuk yayılır haberler.
sf. 168

* ''Siz Bay Chinaski olmalısınız?''
   ''Evet''
   ''Bir düğüne ya da bir cenazeye yarım saat geç kalır mıydınız?''
   ''Hayır''
   ''Neden, lütfen nedenini açıklayınız?''
   ''Benim cenazem söz konusu ise zamanında orda olmam gerekir. Düğün benim düğünümse zaten cenazem demektir.''
sf. 174

* Ne yıldırıcı bir dünyada yaşıyorduk. Her etrafında seni nefes bile almadan haklamaya hazır birileri vardı.
sf. 179

* İnsanın gerçekten inanmadığı ve anlamadığı bir tezi savunurken daha inandırıcı olabiliyor.
sf. 184

* İnsanın kendini sonsuza dek sersem ve yararsız hissetmesini engelleyen tek şeydi içki.
sf. 190

* ''Seni ne zaman görsem elinde içki var. Sen buna kendini korumak mı diyorsun?''
   ''Bildiğim tek yol bu. İçki olmasaydı boğazımı çoktan kesmiştim.''
   ''Palavra''
   ''İşe yarayan hiç bir şey palavra değildir. Persing Meydanı'ndaki vaizlerin kendi Tanrı'ları var. Kendi tanrımın kanını içiyorum ben.''
sf. 202

* Savaşta ölmek savaşların çıkmasını engellemiyordu.
sf. 207

* Küçük bir odada içki ve sigara içerek yalnız olmak güzeldi. İyi eşlik etmişimdir kendime hep.
sf. 215