23 Şubat 2012 Perşembe

Eroin Güncesi / Kanat Güner / MP Yayınevi




Adı                  : Eroin Güncesi
Yazar              : Kanat Güner
Çeviren          :  -
Sayfa              : 128
Yayınevi        : MP Yayınevi
Baskı              :  1. Basım
Fiyat              : 8,50 TL



* Ya Allah yoksa?
   Devlet, hükümet olmasa?
   Para?
   Bütün yaşayacağım bu dünyada olacaksa?
   Karşı olma hakkım varsa?
   Ya ben beni yönetenlerden daha zekiysem?
   Niye bazı şeylere anlamasam da uymak zorundayım?
   Şu kocaman dünyada bana niye bu kadar küçük bir rol verilmiş?
   Ya seks?
   Burnumu her deliğe sokmaya başladım. İlk delik, bütün fakültelerin marjinallerinin sığındığı sosyal etkinlik kulüpleri, yani tiyatro kulübü oldu. İnsanlar böyle yerlerde ya çiftleşiyor ya da masturbasyon yapıyorlardı. İlk sevgilimi orada buldum, uzun zaman da ona katlandım.
sf. 9

* Sahneye girmem gereken yeri ayarlayamadım ama çıkmam gereken yeri biliyorum.
sf. 17

* Yeni yıla da arkadaşım olan Pakistan vatandaşı Hatol'un kardeşim dediği Gürcan adında bir çocuğun evinde girdim. Bir de, niyeyse bu Gürcan adındaki çocukla çıkmaya başladım. Hep ama hep aynı şeyi yaptım, sevgi aradım, sevgi istedim. Tatminsiz, doyumsuz, isterik bir şekilde, en çok sevgiye ihtiyaç duydum. Çalışan annenin yol açtığı, özellikle prensiplerine sonuna kadar bağlı bir cumhuriyet öğretmeninin aşırı soğukluğunun neden olduğu, oral veya anal veya buluğ çağında takılmışlık olabilir durumum. Freudyen de bakabiliriz, cinsel tatminsizlik diye de kestirip atabiliriz.
sf. 17

* İçmek istiyorum! Düşüncelerimden yorgun düşmek istemiyorum, yaşadıklarımdan mutlu olmak istiyorum.
sf. 22

* Neden her şey güzel olmaz yaşamak bu kadar güzelken.
sf. 26

* Adi bir entellektüel fahişeyim ben!
sf. 31

* İnsanların kendi sorumluluklarını başkasının sırtına yükleme merakı, sahiplenme gibi büyük bir hata, hala çocukluğumuzdaki masal sonlarını arıyor olmamız, yanılsamadan ibaret aşklar ve en önemlisi yalnızlıktan duyulan korku sonucu bu ikili kombinasyonu deniyoruz.
sf. 41

* Kocaman sigaralar sarılıyor, sıra kimdeyse tek nefes alıyor, peygamber solda olsa bile sağdan dönüyordu. Cigaralığın, jointin bu raconuna herkes özen gösteriyordu.
sf. 74

* Halbuki son sevgilinizi bilemeyeceğiniz gibi son iğnenizi de hiçbir zaman bilemiyorsunuz.
sf. 86

* Şimdi bir ceset kadar duygusuz yaşıyorsam, bir kadavra duyarlığı içindeysem dünyaya karşı bunları ona borçluyum.
sf. 90

* Yaşamak bu kadar dürüst olmamayı gerektiriyorsa ben oynamıyorum!
sf. 93

* Yanımda konu mankeni gibi bir sevgili taşıyacağıma yalnız olurum, sömürmediğimden emin olurum daha iyi.
sf. 94

* Uçurumun o kadar kenarında duruyordu ki üflemem bile yeterliydi.
sf. 106

* Ama ne demiş adamın biri: İntihar, umutsuzluk ile cesaretin keşistiği yerde gerçekleşir!
sf. 107

* Belli mi olur, belki selam için tekrar sahneye çıkma şansı verirler ve o zaman iyi alkış alırsın.
sf. 110

* Allah biliyor ya bu koca kentte kaos yaşanmıyor, kaos yaşıyordu. Herkes öylesine kabullenmişti ki, çizgi film gibi şeyler yaşanıyor, insanlar bakıp geçiyorlardı. Ben takılıyordum herşeye. Alışılacak gibi değil, büyüdükçe büyüyecek gibi bir şeydi.
sf. 123

Beş Parasızdım ve Kadın Çok Güzeldi / Derviş Şentekin / Kırmızı Kedi Yayınları




Adı                 : Beş Parasızdım ve Kadın Çok Güzeldi
Yazar             : Derviş Şentekin
Çeviren          : -
Sayfa             : 276
Yayınevi       : Kırmızı Kedi Yayınları
Baskı             : İstanbul, 2011, 1. Basım
Fiyat             : 15,00 TL


* Ben evden çıkarken gökyüzü oldukça huzursuzdu. Bulutlar, güneş altında kalmış kirli beyaz koyunlar gibi birbirine sokuluyordu. Boğaziçi Köprüsü'nü geçerken de, huzursuzluğunu yüz milyonlarca minik soğuk beyaz noktaya bölerek tepemizden aşağı dökmeye başlamıştı gökyüzü.
   Kar taneleri, birbirleriyle insanların henüz bilmediği çeşitli oyunları oynayarak sokağa düşmeye başlamıştı.
sf. 10

* ''Yalan olanı isterim elbette'' dedim. ''Tahmin etmek biraz zor gibi geliyor bana. Üstelik yalanlar bazen gerçeklerden daha çok şey anlatır.''
sf. 26


 * Kar, bir insanın kalabalıkların arasında kaybolmasına yardım etmek için yağıyor olabilirdi.
    Beyaz tanelerin arasına bir karartı olarak ben de daldım...
sf. 31

* Gencecik çocukları birbirlerine öldürtüp duruyorlar. Devlet dediğin, insanları yaşatmak değil öldürmek için vardı bu ülkede...
sf. 33

* Oysa şu vahşi hayat, evliliğimiz sonrasındaki iki-üç yıl içinde bizi önce bir köşeye kıstırmış, pençeleri arasına almış, sonra da salyalar akıttığı dişlerinin arasında paramparça etmişti.
   Ben ona, evden benimle, dediğime pişman olmuştum; o, bana, seni seviyorum dediğine.
sf. 37

* İstanbul baharlarına özgü rüzgarların, o uzak ağaçlardan koparıp pencerelerin tüllerini savurarak evlere doldurduğu kokuya benzer bir koku yayıldı. Kokuyu yavaşça içime çektim ve nefesimi bir süre tuttum.
sf. 42

* Hayattaki her, sorunun küçümseyerek çözüleceğini öğreneli çok olmuştu. İnsanlara da farklı davranılmamalıydı: onlarla başa çıkmanın biricik yolu da onları küçümsemekti.
sf. 43

* İnsanlar, özellikle de kadınlar, değil birinin yardımına ihtiyaç duyduklarında, birinden bir şey rica ettiklerinde bile sıkışıp kaldıkları için neredeyse cansız denilebilecek derecede güçsüz, korkmuş, utangaç, kafası karışmış ve bunların doğal sonucu olarak da kendilerini kırılgan hissederler. ''Bana yalnızca siz yardım edebilirsiniz'' de bunların tüm vardı.
sf. 43

* Herkes satrancı problem çözmek sanır. Oysa öyle değildir. Çözdüğün her problem çok daha zor bir problemle baş başa bırakır seni.
sf. 60

* Heyhat burası Türkiye... Kimse yeteneğinin olduğu işi değil, para kazanmak zorunda kaldığı işi yapıyor ne yazık ki.
sf. 68

* İninden çıkmayan yaşlı bir hayvana dönmüştüm: Avlanmayan, kaçıp kovalamayan, bütün yeteneklerini kaybetmiş bir hayvandım. Yaşlı bir ayı ya da kurttan çok bir hamamböceğiydim. Karanlık bir bodrum katına girmiş eski eşyaların altına gizlenmiş, kıpırdamaya mecali kalmamış bir hamamböceğiydim.
sf. 78

* Sıradan bir hayat düşlemiştim... çürüdüm.
sf. 105


* Hayata daha sıkı sarılmak, kök salmak için insanın acılara, -hatta bazen büyük ve dayanılması zor acılara- katlanması, o hayatı gerçekten, içini doldurarak, anlamdırarak yaşaması birinci şarttı. Bu acıları yaşarken de kendine acımaması gerekiyordu. Bu öylesine ince ve görünmez bir çizgiydi ki bazen bu çizgiyi geçip gittiğimiz oluyordu. Ve sanırım ben kendime çok fazla acımıştım. Şu küçücük kar tanelerinin bile mutlu ettiği ben, bütün hayatı ıskalamak üzereydim.
sf. 111

* Ben hayatı bir satranç tahtası olarak görürüm. Çünkü hayatın satranca benzediğini ve her ikisinde de kayıpların kazançlardan daha çok şey öğrettiğini çok ama çok iyi bilirim...
sf. 132

* Sistem kokuşmuş, çürümüş. Doğru söylüyorum, diyor başını hafif hafif sallayarak. Çok doğru söylüyorsun. Pir Sultan'ın Hızır Paşa'ya söylediği gibi aslında; bozuk düzende sağlam çark olunmaz. Bizimki de o hesap. önünde sonunda birer Hızır Paşa'yız bizler de.
sf. 179

* Her kadının içinde ikinci bir kadın olduğunu öğretmişti bana Nilgün. İçteki, zaman zaman çok uzaklardan gelip yüzeye çıkıyor ve göründüğü hızla da kayboluyordu; hangisi Nilgün hangisi içinde ki bir türlü anlayamıyordum. Biri uçarıysa öteki kendinden emin ve kararlı, biri neşeliyken öteki tatlı-sertti.
sf. 205

* Bir zamanlar, senin adını söylerken dudaklarımda bal gibi bir tat kalıyor,diyen kadına sor bakalım şimdiki adamın adında da aynı tat var mı? Hadi ne duruyorsun, nasıl, adımın dudaklarındaki yokluğu, diye sorsana...
sf. 207

* İki ay boyunca beni mest eden beyaz tanecikler de yoktu artık... (Neden bu kadar kar düşkünü biri olup çıkmıştım ben? Kirli olan her şeyin üzerini bembeyaz kapladığı için mi?)
sf. 242

* Namlunun ucundan, filmlerdeki gibi bir ateş çıktımı bilmiyorum; çünkü uzaklardaki geçit vermez dağların ardından yükselmekte olan güneşin doğaya bin bir can katan o pırıl pırıl ışıkları, hain gecenin karanlık hükmünün bittiği şu saatlerdeki alacakaranlıkla içi içe geçmişti.
sf. 274

* Ayağını, sol yanağıma sertçe bastırdı, yüzümün sağ tarafı toprağa biraz daha gömüldü.
   ''Şah-mat, muhallebi çocuğu'' dedi.
   Üç el silah sesi daha duydum.
   Kafama sıkmış olmalıydı.
   Hiç bir şey hissetmedim.
   Sıcaktı... Çok sıcak...
sf. 276







20 Şubat 2012 Pazartesi

Beşinci Dağ ( O Monte Ginco ) / Paulo Coelho / Can Yayınları



Adı                 : Beşinci Dağ ( O Monte Ginco )
Yazar             : Paulo COELHO
Çeviri             : Aykut DERMAN
Sayfa             : 235
Yayınevi       : Can Yayınları
Baskı             :  1998 / Ekim
Fiyat             : 13,88 TL


* En iyi savaşçı düşmanı dosta dönüştüren savaşçıdır.
sf. 81

* Yaşam isteklerden değil, her insanın ortaya koyduğu eylemlerden oluşuyordu.
sf. 116

* Sizler, geleneklere ters düşmemeye o kadar dikkat ediyorsunuz ki, zamanın değiştiğini unutuyorsunuz.
sf. 162

* Bir çocuğun bir erişkine her zaman öğretebileceği üç şey vardır: Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak ve elde etmek istediği şeyi - var gücüyle - dayatmak. 
sf. 196

* Düşman, kendi gücümüzü ortaya koyabilmek için bir araçtan başka bir şey değildir.
sf. 203

* Yaşam hakkında düşünmeyi bırakıp, onu yaşamaya karar verdik
sf. 219

15 Şubat 2012 Çarşamba

Asılacak Kadın / Pınar Kür / Everest Yayınları



Adı            :
Asılacak Kadın
Fiyat        : 7,50 TL
Sayfa        : 134
Baskı        : Everest, 10. Baskı Şubat 2004
Yazar        : Pınar Kür 


* Ezilmişliği meslek edinmiş olanlar için...
sf. V

* Kim inanır çamurdan zeka fışkırabileceğine. Hiç kimse. Bir tek ben.
sf. 9

* Umudu tamamen yok etmemeli. Ümitsiz kalınca bir garip oluyor insanlar.
sf. 12

* Ne çok nefret ettim hayatta. Ne çok kişiden.
sf. 17

* Suçları ne ki zaten. Güzel bir eve sahip olmak. Kokumu duymak.
sf. 17

* Bir kötü dövüştür sesi gelir durur karanlığın içinden. Derin solumalarla biten o dövüşlerin gerçekte ne olduğunu ne zaman anlamıştım. Kaç yaşında. Hiç hatırlamıyorum. Ölüm gibi tıpkı. Şuuruna ne zaman vardığını hiç bilemezsin. Sanki doğduğun günden. Hatta ondan daha önce. Ezelden biliyorsun. Karşı koyardı ihtiyara. Git başımdan derdi. Hali yoktu. Gene de zorla binerdi babam üstüne. Çirkin ve bitkin bir kadın. Yoksa ondan mı. Gün boyu çamaşır yıkayacağına evin beyi düzdüğü için mi babama hali kalmazdı. Hadi canım olamaz.
sf. 18

* Sen orada dur. Bak yalnızca, iyi bak. Buraya gömülen senin köleliğin.
sf. 38

* Öylesine uzaktım kendimden.
sf. 80

* Sonunda anladım: çocuk değildi o. Belki de hiç çocuk olmamıştı.
sf. 101

* Kaçınılmaz olan yapılandır, kişinin şu ya da bu etkenle yaptığı. Olmuş, gerçekleşmiş, artık olmaması düşünülmeyen. Akla sığmayan ise yapılmayan, yapılamayan, kişinin belki yıllarca düşleyip de yapmadığı. Düşünüldüğü zaman bile gerçekleşmeyeceği kaydıyla düşünülen...
sf. 123

* Arsız, kışkırtıcı, delirtici, gülerken gözlerini kapayan. Hiç düşünmeyen, düşünme gereksinmesini duymayan hatta. Yanlızca yaşayan, acıya yargılı olduğunu kim bilir ne zaman benimsemiş olan... Nedense beni gereksindiğini sandığım. Benim tarafımdan kurtarılmayı beklediğini... Oysa ne kurtulmayı, ne de duruşmada dedikleri gibi kurtulmak için beni kullanmayı akıl edebilirdi Melek. Şimdi anlar gibiyim bunu. Öldürmeyi, öldürtmeyi düşünemezdi. Çünkü düşünmezdi. Çünkü baskıya karşı çıkmamak üzere yetiştirilmişti. Bilmiyordu başkaldırabileceğini; baskıyı, zorbalığı yaşamın doğal bir öğesi bellemişti.
sf. 127

*Düşünce özgürlüğünün bir kavram olarak bile ortadan kaldırmanın en iyi yolu, düşünmeyi bilmeyen kuşaklar yetiştirmektir.
sf. 133

2 Şubat 2012 Perşembe

Sinek Isırıklarının Müellifi / Barış Bıçakçı / İletişim Yayınları



Adı                : Sinek Isırıklarının Müellifi
Yazar            : Barış Bıçakçı
Çeviren         : -
Sayfa            : 166
Yayın Evi     : İletişim  
Baskı            : 1. Baskı Kasım 2011, İstanbul
Fiyat            : 13,00 TL



* Keder hep en olmadık yerde gizlidir.
sf. 6

* Kötü hatıralar nedense hep kol mesafesinde durur.
sf. 9

* Aforizma... Hani şu kahvaltıda ekmeğin üzerine sürdüğümüz beyaz ve kıvamlı şey. Sizi beslemez ama tok tutar.
sf. 12

* İstanbul ile Ankara karşılaştırması yaptı. İstanbul'a giden herkes dönüşte böyle bir kıyaslama getirir, lokum gibi ya da pişmanşiye, saray helvası, bolçi gibi.
sf. 24

* ''İstanbul'da insanların tek amacı İstanbul'un tadını çıkarmak gibi görünüyor. Avına dişlerini geçirmeye çalışan yırtıcı hayvanlara benziyorlar. Ankara'ya istesende dişini geçiremezsin, bir sürü üst geçit var.''
sf. 24

* ''İstanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor. ''
sf. 24

* Musluğu tekrar taktı, vanayı açtı, sızıntı kesilmişti. Halbuli sızıntı hep vardır, ip gibi, yaşadıklarımızdan, okuduğumuz kitaplardan, seyrettiğimiz filmlerden zihnimize akan bir şeyler hep vardır.
sf. 36

* gidecekmisin yoksa kalacak mısın bilmemek gençliğe özgü bir şey değil mi zaten! Ne istediğini yaşlılar bilir.
sf. 51

* Askerler babamı almak için geldiklerinde annemin Buırda dergilerinin model paftalarını gizli planlarmış gibi dikkatle incelemişler, ne olduğunu anlamadıkları için de oracıkta paramparça etmişlerdi. Askerler çok az şey biliyorlardı, bilmedikleri şeylerden korkuyor, yok etmek istiyorkardı. Biz askerlerden daha çok şey biliyorduk ve biz de bildiğimiz dünyanın bir an önce yıkılıp gitmesini istiyorduk.
sf. 71

* Zaten bu dünyada çoğunluğu, herkesin kendisine hayran olduğunu düşünenler ile kimsenin kendisini sevmediğini düşünenler oluşturur, geri kalanlar ise Vüs'at O. Bener okurudur.
sf. 114

* Büyük yalanlar çabucak taraftar toplar.
sf. 135

* Hayat tesadüflerle doludur ve o kadar doludur ki, insan günün birinde kendi ihtiyarlığına tesadüf edebilir.
sf. 153

* Yazmak bir bakıma anlatılmaya değmez olanı anlatmaktır. Böylelikle anlmasız olanı anlamlı kılmaya cüret etmektir.
sf. 159

Muz Sesleri / Ece Temelkuran / Everest Yayınları





Adı                              : 
Muz Sesleri
Yazar                          : Ece Temelkuran
Çeviren                       : -
Sayfa                          : 280
Yayın Evi                   : Everest Yayınları
Baskı                          : 01/01/2010
Fiyat                          : 15,00 TL



* İnsan çok yalnızken, bir tane daha kendinden doğruyordu içinde, ''Korkma'', desin diye.
sf. 8


* Zenginlerin böyle tuhaf bir yanı vardır Filipina. Yoksulluğun üzerini üniformalarla örterler. Sanırım birinin kendilerine kölelik etmesi fikri rahatsız ediyor onları. O yüzden bir insandan başka bir şeye benzetmeye çalışıyorlar hizmetkarları. Üniformalar bu işe yarar, sakın unutma bunu ve asla bir üniforma giyme.
sf. 22


* Her ilişkinin gizli bir mezarlığı vardır. Eğer iki kişiden biri bu mezarlığı yalnız ziyaret etmeye başlamışsa pek yakında o mezarlık, ilişkinin de ebedi istirahatgahı olacak demektir.
  Sakın o mezarlığı yalnız ziyaret etme. Ne olursa olsun yanındaki adamı da sürükle. Yoksa bir gün o mezarlıkta yalnız kalırsın.
sf. 32


* Bir insan bir insanda başka bir hayatın kapısını görünce aşık olur.
sf. 36


* Siz, akarken çarpacağı taşlardan korkan bir su gibisiniz.
sf. 104


* İnsanların tek evi diğer insanlar. Birini kaybedince bu yüzden sadece birini kaybetmezsin, evin de gider.
   Birlikte yaşanan hikayeler, insanları birbirinin evi yapar.
sf. 111


* Değişirken değişmeyi, kaybolmayı ve yok olmayı göze alacaksın.
sf. 130


* Üstünü örttü. Görünmemek için. Herkesin çok fazla göründüğü bir çağda görünmemeyi seçtiği için.
sf. 178


* Ben, benden nefret hakkı olmayanın minnetini istemiyorum.
sf. 186


* Deniz o yaralı yeri öpmek istedi, her kadın gibi, her erkeğin bir kadında yaralı yeri günün birinde öpmek istemesi gibi.
sf. 215


* Bir hikaye, bir adam, bir şehir insanı başka biri yapmıyorsan, içinden orada olduğunu edemediği birini çıkarmıyorsa neydi ki zaten!...
sf.


* Bir kez başladığında savaş, barış sadece bir sonraki savaşı bekletir.
sf. 251


*  Yüzünde korkulu bir şehvet, sanki tam içine girilmeden önce...
sf. 272