* Birini metresi olduğunu bile bile kendisiyle parası için evlendiğimi gizlemiyorum diye beni alçak olarak görüyor ve bir başkasının kendisini çok daha alçakça aldatabileceğini bilmiyor. Oysa neler yapmazlar kendisine! Liberal-ilerici ağızlar kullanarak birtakım kadın sorunlarını dile getirip, böylece dizginlerini ele geçirmek mi istersiniz... Sanırım böyle kuyruk sallayamadığım için beğenilmiyorum ben. Ama böyle yapmak gerekmiş.
sf. 174
* Param olduğunda, benim de son derece orijinal biri olduğumu göreceksiniz. Paranın en bayağı, en iğrenç yanı insana yetenek bile verebilmesidir. Dünya batana kadar da vermeye devam edecektir.
sf. 177
* Tüm yaşamımı pamuk ipliğine bağlar gibi tek bir sözcüğe bağlamamdan daha ciddi ne olabilir?
sf. 213
* Sana gelince; Ganeşka, Aglaya Yepançina'yı da elinden kaçırdığının farkında mısın? kendisiyle pazarlık yapmasaydın, sana varırdı! Ama işte hep bu hatayı yapıyorsunuz... Ya namuslu kadınlarla ilişkiniz olacak, ya namussuzlarla; ikisinden biri! Yoksa karıştırırsınız...
sf. 229
* Evet, kalpsiz biri değil, ama ne büyük bir talihsizlik ki, bir dolandırıcı ve bir sarhoş... ve bütün ayyaşlar gibi vidaları tümden gevşemiş, bu denli gıcırdaması bundan.
sf. 258
* Bunlara inanıyorum, bunları yorumluyorum. Yoksul ve çıplağım çünkü; beşeriyet kasırgasının ortasında sefil bir toz tanesiyim.
sf. 262
* ''Senin aşkın kinden ayırt edilemiyorsa elden ne gelir?'' dedi Prens gülümseyerek. Hele aşk geçtiği zaman, geriye yalnız kin kalacak ki, asıl felaket o zaman başlayacak... Bunu böylece bilesin, Parfon, kardeşim.
sf.276
* General bütün sarhoşlar gibi son derece duyguluydu ve bütün düşmüş ayyaşlar gibi mutlu geçmişine ilişkin anıları kolay kaldıramıyordu.
sf.312
* Çoşkulu, kendini kolayca kaptırıveren bir kadındı Lizaveta Prokovyena; uzun boylu düşünmeden, havanın nasıl olacağını araştırmadan, bir anda demir aldığı gibi açık denizlerin yolunu tutardı.
sf. 331
* Deliler! Baştan çıkarılmış küçücük bir kızı lekelenmiş sayan toplumu vahşilikle, insandışılıkla suçluyorsun... madem toplumun bu kızı incittiği, üzdüğü kanısındasın, öyleyse ne diye gazetelerinle kızcağızı bu vahşi toplumun önüne çıkarıyor, sonra da bu yaptığından o kızın incinip üzülmemesini bekliyorsun?............Burnu büyüklük ve gurur öylesine kemirmiş ki içinizi, bir gün birbirinizi yiyeceksiniz!
sf. 359
* Biliyor musunuz, on sekizimde değilim ben... Şu yastığa o kadar çok başımı koydum, şu pencereden o kadar çok baktım, her şeye ve herkese dair öyle çok düşündüm ki... Bilirsiniz, ölülerin yası olmaz. Geçen hafta, gecenin bir vakti uyanıp bunu düşündüm. En çok korktuğunuz şey ne sizin, biliyor musunuz? bizi hor görmenize karşın, bizim içtenliğimizden korkuyorsunuz.
sf. 371
* Pencereden Meyer'in duvarına bakarken on beş dakikalık bir konuşmayla herkesi, ama herkesi inandırabilmeyi kurdum hep. Oysa hayatımda tek bir kez bu fırsata eriştim; sonuç ne? Koca bir sıfır! Sonuç; sizin beni hor görmeniz! Aptalın, gereksizin biri olarak görmeniz! Demek, zamanı geldi artık! ardında en küçük bir anı bırakmayı bile beceremedim! Ne bir ses, ne bir iz, ne bir eylem, iş, ne bir düşünceyi, inancı yaymak... Gülmeyin bu aptala! Unutun gitsin onu... unutun gitsin onunla ilgili her şeyi... Unutun lütfen... bu kadar acımasız olmayın, unutun!
sf. 373
* Bu öyle üzerinde enine boyuna düşünülecek bir ''adım'' değildi; yalnızca karar vermeye bağlıydı: birden her şeyi yüzüstü bırakıp hemen şimdi, hatta kimseyle vedalaşmadan geldiği yere, hatta daha da uzak, ıssız yerlere dönmek için karşı konulmaz bir istek duydu içinde. Çünkü burda birkaç gün daha kalırsa eğer, geri dönülmez biçimde bu dünyanın içine çekilecek, kendini bu dünyaya ait hissedecekmiş gibi geliyordu ona.
sf. 385
* Bir insan ne kadar kibirli olursa, bu kibirin bedeli o kadar yüksek olur onun için...
sf. 400
* Herkes devlete hizmet etmiştir, etmektedir ya da etmek niyetindedir... Peki ama elde bunca zengin malzeme varken nasıl oluyor da bir vapur işletmesine doğru dürüst yöneticiler bulunamıyor.
sf. 404
* Memurlar hiç mi hiç pratik değildirler, bu konuda kimse memurların eline su dökemez; o kadar ki soyut düşünme, pratiklikten uzaklık, gündelik hayata ilişkin bilgilerin yetersiz olması bizzat memurlar arasında yakın zamana dek büyük bir artam, üstünlük olarak görülürdü.
sf. 404
* Yeterince özgün olmamak, dünyanın her yerinde, her zaman işbilir, pratik insanların en önemli artamları, üstünlükleri olarak görülmüştür; insanların yüzde doksan dokuzu (o da en azından) hep bu düşüncede olmuş, yalnızca yüzde biri (o da belki) olaya farklı bakmıştır.
Buluşlar gerçekleştirenler, dahiler alanlarıyla ilgili çalışmalarının ilk yıllarında (çoğu kez son yıllarında da) toplum tarafından hep birer salak olarak görülmüşlerdir; herkesin çok iyi bildiği, sıradan bir saptama bu.
sf. 404
* Üzerine titrediği oğlu ya da kızı kendine herkesin gittiği yoldan ayrı bir yol tutturan hangi ananın yüreği ağzına gelmez? O yüzden bebeğin beşiğini sallayan her ana: ''Aman kendine özgün bir yol tutturmasın da mutluluk, bolluk içinde yaşasın'' diye düşünür.
sf. 405
* Aslında çok akıllı olmamak, her iş güç sahibi için değilse de, servet yapan herkes için olmazsa olmaz koşuldur.
sf. 406
* Uzaveta Prokovyevna, ailesiyle ilgili kaygılarının, üzüntülerinin hiç bir ciddi nedeni yoktu; son derece önemsiz bir şeylerin, gülünç denecek düzeyde abartılmasından kaynaklanıyordu bunlar. Burnunda ya da alnında siğil bulunan birinin her kesin siğiliyle uğraştığını, onunla alay ettiğini ve onun yüzünden kendisini kınadığını sanması gibi bir şeydi bu; isterse o bu arada Amerikayı keşfetmiş olsun!
sf. 407
* Lomosov, Puşkin ve Gogol'dan başka tüm Rus edebiyatının, Rus olmadığını söyleyeceğim.
Rus yazarları içinde bu güne dek yalnız bu üçü kimseden ödünç alınmamış, gerçekten ''kendine'' ait sözler söyleyebilmiş ve böylelikle de ulusal olmuştur. Bir Rus insanı çıkar ve kimseden ödünçlenmemiş, tümüyle kendine ait bir söz söyler, bir şey yazar ya da yaparsa, - isterse Rusça'yı doğru dürüst konuşmasın- söylediği, yazdığı ya da yaptığı şey kaçınılmaz bir biçimde ulusal olur.
sf. 414
* Korkak, korkar ve kaçar... korkan, ama kaçmayan, henüz korkak değildir.
sf. 437
* Bir akşamcı olarak Lebedev ''her akşamki'' halindeydi.
sf .458
* Gerçekliğin her zaman değişmez yasaları varsa da gerçeklik hemen hep gerçeğe uymaz gibi, hatta ona aykırı gibi görünür. Dahası, şunu bile söyleyebileceğim: bir olay ne kadar gerçeğe uygunsa, o kadar gerçekdışıymış gibi görünür.
sf. 464
* Önlerinde bu kadar uzun bir hayat varken insanların nasıl olup da zengin olamadıklarını bir türlü anlayamıyordum (şimdi de anlamıyorum bunu). Tanıdığım bir yoksul vardı, adamın açlıktan öldüğünü duyduğumda kanımın tepeme sıçradığını hatırlıyorum: ihtiyarı diriltmek mümkün olsa, diriltir, sonra da kurşuna dizerdim.
sf. 482
* Kaldırımlarda iki yanımdan akıp giden, her zaman telaşlı, kaygılı, yüzü asık insanlara katlanamıyordum. Neydi bu bitmez tükenmez keder bu insanlardaki, bu kaygı, bu telaş, bu asık yüz ve onun altındaki kötülük (çünkü kötüdür insanlar, kötüdür, kötüdür, kötüdür!) Önlerinde bir altmış yılları olmasına karşın mutsuzlarsa ve yaşamayı bilmiyorlarsa suç kimin?
sf. 482
* Açıklamam eline geçen ve sonuna dek okuma sabrını gösteren herkes beni ya deli ya lise öğrencisi ya da ve daha büyük olasılıkla -artık resmen benzemeye başladığım- ölüme mahkum biri sanacaktır, oysa yaşamaya layık olan bir tek o'dur: ölüm mahkumu. Çünkü onun dışında hiç kimse yaşamaya zerre kadar değer vermiyor. Herkes onu çok hafife alıyor; son derece tembelce ve vicdansızca bir yararlanışı var herkesin yaşamdan, bu nedenle de hiç, ama hiçbiri yaşamaya layık değil bu insanların. okurumun yanılgıya kapılmaması
için hemen açıklayayım: bu inancımın ölüme mahkum oluşumla hiç ilgisi yok. Mutluluktan ne anladıklarını sorun insanlara. İnanın bana, Kolomb, Amerika'yı bulduktan sonra değil, onu bulurken mutluydu. Mutluluğunun doruk anı, belki Yeni Dünya'yı bulmazdan üç gün öncesiydi; ayaklanan mürettebatın umutsuzluk içinde geminin burnunu gerisin geri Avrupa'ya çevirmek üzere oldukları an! burada sorun elbette Yeni Dünya değil, yerin dibine batsın Yeni Dünya! Kolomb zaten onu görmeden, hatta bir şey bulup bulmadığını bile anlamadan öldü. Sorun, hayattır; yalnızca hayat; hayatın kendisi, hayatı sürekli ve sonsuz biçimde bulma süreci... onu bulup, sonra da buldum diye noktayı koymak değil.
sf.484
* Her dahice düşünceyi ya da herhangi bir yeni düşünceyi, bunu da bırakın, kafada doğabilecek herhangi bir ciddi düşünceyi, üzerine ciltler dolusu kitaplar yazsanız ve otuz beş yıl bunu durmadan insanlara açıklasanız, yine de kafatasınızdan çıkmak istemeyen ve sonsuza dek sizinle kalacak olan bir yanı kalır bu düşüncenin; böylece de düşünmenizin belki de en can alıcı yanını kimselere aktarmadan ölür gidersiniz.
sf. 484
* İnsanlar birbirlerine zulmetmek için yaratılmıştır.
sf. 485
* Alıngan ve kolay öfkelenen insanlar -özellikle de öfkelerinin doğruğuna ulaştıklarında, ki pek çabuk ulaşırlar bu noktaya- bu hallerinden büyük tat alırlar. O anda aşağılanmış olmak büyük haz verir onlara. Bu insanlar daha sonra, eğer akıllılarsa ve gereğinden on kat daha fazla öfkelenmiş olduklarını anlayabilecek durumdalarsa, kesinlikle çok pişman olurlar.
sf. 489
* Bireysel iyilik her zaman kalıcıdır. Çünkü o bireysel bir ihtiyaçtır; bir bireyin doğrudan bir başka bireyi etkileme konusunda duyduğu ihtiyaçtır.
sf. 494
* Elindeki güç kadar oluyor, insanın isyanı da!
sf. 507
* Edepsizlikle aşırılığın bir son düzeyi vardır ki, fazlaca sinirlenmiş ve kendinden geçmiş bir insan, hiçbir şeyden korkmaz, her tür rezaleti göze almıştır, hatta sevinç bile duyar bu durumdan. İnsanların üzerine atılırken bir dakika sonra kendini çan kulesinden aşağı atmak ve böylece çıkabilecek bütün anlaşmazlıkları çözümlemek gibi pek de belirgin olmayan -ama kesin- bir amaç taşır. Bu ruh halinin belirtilerinden biri fizik gücün tükenmeye başlamasıdır.
sf.507
* Yalan söylediğinde insan ya çok sıradan bir şey uydurur ya da çok eksantrik, ne bileyim, olmayacak bir şey; o zaman yalan daha bir inandırıcı görünür. Öteden beri fark ettiğim bir şeydi bu, ama işte ben beceremedim...
sf.527
* Bize kalırsa yazar sıradanlıklar içinde bile ilginç ve yararlı olanı arayıp bulabilmelidir. Kimi sıradan kişiler, sürekli olarak sıradanlıkları içinde yaşarlar. alışılmışın, sıradan olanın, rutinin dışına çıkabilmek için gösterdikleri onca olağanüstü çabaya karşın, başarılı olamaz bunlar. Kimileri şu ya da bu ölçüde tipik olmayı başarabilirken, özgür, bağımsız olma konusunda en ufak bir yetenekten, olanaktan yoksun olmaları nedeniyle yukarda sözünü ettiğimiz kişilerin sıradanlığın, olağan yaşam çemberinin dışına çıkabilme yolunda giriştikleri bütün çabalar sonuçsuz kalır.
sf. 558
* Bütün romantikliğine karşın skandal çıkmasından korkar. Belli bir çizgiye kadardır sizde her şey, oraya geldiniz mi durursunuz. Siz kadınlar, hepiniz aynısınız!
sf. 569
* Sıradan insanlar diğer bütün insanlar gibi bunlar da iki gruba ayrılırlar: dar kafalılar ve ''kafası daha çok çalışanlar. İlk gruptakiler her zaman daha mutludur. Dar kafalı bir ''sıradan'' insan için kendisinin sıradışı ve alabildiğine özgün bir insan olduğunu düşünmekten ve en ufak bir kuşkuya kapılmaksızın bunun keyfini sürmekten daha kolay bir şey yoktur. Bir bakıyorsunuz, yüreğinde insanlığın yararına olacak küçücük bir düşünce doğan biri, hemen kendini kimselerin hissetmediği şeyleri hisseden, genel gelişmenin önünde giden biri gibi görmeye başlıyor: ya da her nasılsa herhangi bir düşünceyi benimsemiş ya da başı sonu belli olmayan bir kitaptan bir sayfa okumuş biri, bir bakıyorsunuz bunların ''kendi kafasından doğmuş düşünceler'' olduğuna inanıyor. Burada karşımıza çıkan şeyin adı, tabiri caizse eğer, saflıktaki küstahlıktır ve gerçekten de insana dudak uçuklatan bir düzeydedir.
sf. 559
* (sosyete için) Konukların çoğu, etkileyici dış görünüşlerine karşın bomboş insanlardı; bunlar öylesine kendini beğenmiş insanlardı ki, sahibiymiş gibi göründükleri bir takım güzelliklerin kendilerinin bilinçli çabalarıyla değil, aileden miras yoluyla edinilmiş tümüyle yapay şeyler olduğunun bile farkındda değillerdi.
sf. 642
* Ayağını basacak yeri olmayanın, Tanrısı da olmaz.
Öz toprağından vazgeçen, Tanrı'dan da vazgeçer!
sf. 655
* Hiç bir şeye şaşmamak, çok akıllı olmanın belirtisidir der; bence aynı ölçüde ve aynı güçte ahmaklık belirtisidir de.
sf. 671
* İnsan açıklama yapmadan ölemiyor bir türlü.
sf. 672
* Bakarsın kederli son günlerini ömrün
Işığa boğar aşk, bir veda tebessübüyle
sf. 674
* Hiç kimse durduk yerde pencereden atlamaz, Prens. Ama bir yangın çıktığında centilmenin en önde gideni ya da çok saygı değer bir madam kendini pencereden aşağı bırakıverir. İnsan bir kez gereksinim duymaya görsün!
sf. 675
* Sonunda gözlerini kaldırıp Nastasya Fillippovna'nın gözlerinin içine dikti ve dikmesiyle de rakibesinin kin dolu bakışlarının neler gizlediğini bütün açıklığıyla gördü. Kadın, kadını anlamıştı.
sf. 678
* Düşmüş ya da erdemli kadın yoktur, yalnızca özgür kadın vardır.
sf. 688
* Yalan olarak başlayanın yalan olarak bitmesi doğa yasasıdır.
sf. 694
* Amaçları sizi vesayet altına aldırmak: Her şeyinizi... her şeyinizi... daha doğrusu özgürlüğünüzü ve paranızı, yani bizi dört ayaklılardan ayıran başlıca iki şeyinizi, vesayet altına aldırmak.
sf. 703
* Yeter, hayran hayran Avrupa'ya ağız ayırdığımız! Aklımızı başımıza devşirmeyecek miyiz hiç! Unutmayın: Bütün bunlar, bu yabancı ülkeler, bu Avrupa... hepsi birer fantezi... bu yabancı ülkelerdeki bizler de yalnızca birer fantezisiyiz... bu sözüme mim koyun... Göreceksiniz!
sf. 735